Tartışma:Şu Çılgın Türkler
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Cumhuriyet Gazetesi Kitap Eki'nden... TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI ROMANLARI VE... "Şu Çılgın Türkler" Rüstem KURTOĞLU 1. GİRİŞ Bir askeri lisemizin öğrenci alımlarında yıllar¬ca Türk dili ve edebiyatı öğretmeni olarak görev yaptım. Yazılı sınavı ge¬çen ve "mülakat"a ça¬ğırdığımız aday öğren¬cilerin; Türk Kurtuluş Savaşına, Atatürk'e ve laik, demokratik Cum¬huriyet Türkiye'sinin te¬mel değerlerine ilişkin birikimlerini ve ilgilerini yoklamak amacıyla; onlara yıllarca, bıkmadan ve tekrar tekrar şu te¬mel soruyu yönelttim: T ürk Kurtuluş Savaşıyla ve Ata¬türk'le ilgili okuduğunuz bir ki¬tabın adını ve yazarını söyler misiniz? Aday öğrenciler, genellikle Mustafa Kemal Atatürk'ün "Nutuk"unu okuduklarını söy¬lüyorlar; fakat biraz üstelediğimde, aslında Nutuk'un tümünü okumadıklarını, Nutuk'tan ders kitaplarına aktarılan kimi par¬çaları yarım yamalak okuduklarını ve bunun ötesine geçmediklerini öğreniyorum. Genç¬lerimizin "Nutuk" dışında kalan -ve ipucu vererek yoklamaya çalıştığım- Türk Kurtuluş Savaşı ve Atatürk konulu öteki kitaplarla il¬gili verdikleri yanıtlar, insanı, gerçekten deh¬şete düşürecek nitelikteydi. Yeni yetişen ku¬şaklarımızın; Halide Edip Adıvar'ın "Türk'ün Ateşle İmtihanı"nı, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun "Yaban"ını, Hasan İz¬zettin Dinamo'nun "Kutsal İsyan"ını, Falih Rıfkı Atay'ın "Çankaya"sını... bilmemesini yadırgıyor ve kendi kendime kahroluyordum. Yıllarca bu konunun izini sürmüş biri olarak şu genellemeyi yapabiliyorum artık: . Gençlerimize Milli Mücadele'yi, Atatürk'ü ve laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin Atatürk'le yaşadığı altın yıllarını öğre¬temiyoruz. Yozlaşmanın kimlik kırılmalarına sürüklediği gençlerimizi; kıvanç duyacakları, gururlanacakları, özgüvenlerini yeşertecek Devrimci Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurtuluş ve Kuruluş günleriyle tanıştırıp yüzleştiremiyoruz. Her tür ihanetin kol gezdiği; yoz, geri ve kısır bir yaşamın egemen kılınmak istendiği günümüz Türkiye'sinde; gençlerimize özel¬likle okumalarım önerebileceğimiz bir bayrak-kitaba en çok gereksinim duyduğumuz bir sırada; "Şu Çılgın Türkler" romanı; Türk Kurtuluş Savaşı'nın Türk atlıları gibi, ateşten bir rüzgâr gibi, susuz topraklara yağmur taşı¬yan yeğin yaz bulutları gibi çıkageldi. Bilgi¬nin ve ulusallığın coşkusuyla geleceklerini kuracak gençlerimize, artık rahatlıkla oku¬yabileceklerini önerebileceğimiz bir Millî Mücadele romanımız var: Şu Çılgın Türk¬ler!.. 2. TARİH KİTAPLARINDA TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI Milli Mücadele konusu, bugüne kadar Türk Devrim Tarihi kitaplarında, değişik ya¬zarlarımız tarafından ele alınmış, incelenmiş; gelişim süreci izlenerek ve bütünselliği koru¬narak anlatılagelmiştir. Bugün, Milli Mücadele üzerine yazılmış çok değerli ve zengin bir kitap dağarcığımı¬zın varlığıyla övünüyor; gerçekliği, bütün içindeki yeriyle açıklayan, neden-sonuç iliş¬kileri kuran tarih kitaplarımızın sağduyulu kuşaklar yetiştirmedeki katkılarını yadsımı¬yoruz. Ne var ki tarih kitaplarının ölçülü ve nesnel anlatımı, bugüne kadar Türk Kurtu¬luş Savaşı konusunda geniş bir okur kitlesi yaratamamıştır. Okuma özürlü toplumumuz, bu çok önemli konuyu, Milli Mücadele'yi tarihçilerine ve bir avuç özel okuruna bırak¬mıştı. Türk okuru, Milli Mücadele'nin yo¬ğun ve sıcak yapısından zamanla uzaklaşma¬ya, bu olağanüstü gerçek destana giderek ya¬bancılaşmaya başlamıştı. Türk Kurtuluş Savaşı; Türklerin yaşamın¬da yüz yılları yüz yıllardan ayıran bir keskin dönüşümün tarihidir; Türklerin yeniden doğuşudur, ayağa kalkışıdır; ulusal varlığımızı kanatlandıracak ate¬şin harlandığı ocaktır; köklerimizdir. Yakın tarihimize yabancılaş¬manın önünü kesmek, Türk okurunu yaşamsal önemdeki bu konuda devindirmek gerekiyor¬du. "Şu Çılgın Türkler", tam bu sırada ortaya çıktı ve tarih ile edebiyatı iç içe yaşayan, bilgi ile duyarlığı bütünleştiren bir okur kitlesi yaratmaya başladı. 3. ROMANLARDA TÜRK KURTULUŞ SAVAŞI Bugüne kadar, Türk Kurtu¬luş Savaşı konusu üzerine bir hayli roman yazılmıştır. Bu yazı¬da, bu romanların tek tek dökü¬münü yapacak değiliz; ancak bu romanlarla ilgili bugün şu ge¬nellemeyi yapabiliriz: Hasan İz¬zettin Dinamo'nun beş ciltlik uzun romanı "Kutsal İsyan" bir yanda tutulacak olursa, "Şu Çıl¬gın Türkler" romanına gelince¬ye kadar, bütünüyle Milli Müca¬dele konusu üzerine kurgula¬nan romanımız neredeyse yoktu. Milli Mücadele sırasında ve sonrasında yazılan romanlar, ışıldaklarını Milli Mücadele'ye farklı noktalardan tutmuşlardır. Kimi romanda, Milli Mücadele, Mustafa Kemal Paşa ve dönemin öteki tanınmış adları çevre¬sinde ele alınmış; kimisinde Milli Mücadele, bir fon olarak kullanılmıştır; kimisinde ise Milli Mücadele; Mütareke İstanbul'u, Türk çeteleri, göçler, Batı Cephesi, Güney Cephe¬si gibi farklı ve sınırlı yönleriyle parça parça anlatılagelmiştir. Örneğin Yakup Kadri Ka¬raosmanoğlu'nun "Yaban" romanı, Milli Mücadele kapsamı içindeki bir Türk köyünü ve köylülerini bir aydının gözüyle anlatır; Şemsettin Ünlü'nün "ismet Paşa'nın Ağır Topları" adlı romanında ağırlıklı olarak Sa¬karya Savaşı üzerinde durulur. Okur, bu tür kitapları okuyarak, Türk Kurtuluş Savaşı üzerine bir bütüne ulaşmak¬ta zorlanmakta; Kurtuluş Savaşı sürecinin belli cepheleri üzerinde yoğunlaşıp kalmak¬taydı. 4. BİR YARATIŞ VE YAŞATİŞ ÖYKÜSÜ: "ŞU ÇILGIN TÜRKLER" a. Milli Mücadele: Türklerin Tarihinde Bir Kilometre Taşı Osmanlı Devleti, 28 Temmuz 1914'te baş¬layan Birinci Dünya Savaşı'nı, 30 Ekim 1918'de imzaladığı Mondros Mütarekesi'yle noktalamak ister. Ne var ki Türk'ün ayağı bir kez sürçmeye görsün; dönemin sömürge¬ci devletleri İngiltere, Fransa ve İtalya ile bu devletlerin maşası konumundaki Yunanis¬tan, Türklerin üzerine tüm acımasızlıklarıyla çullanırlar. Osmanlı Devleti'ni ve Türkleri yok etme planları, adım adım uygulamaya konulur. 15 Mayıs 1919'da Yunan ordusu İz¬mir'e çıkar. Türkler, varlıklarını yok etmeye yönelik saldırganlığı somut olarak karşıların¬da görürler; şaşkınlığı, ihaneti, direnişi, umudu ve umutsuzluğu iç içe yaşamaya baş¬larlar; yeni ve zorlu bir süreci, artık yaşaya¬rak öğrenmektedirler. Mustafa Kemal Pa¬şa'nın 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkışıyla ve Türk ordularının işgalci Yunan ordusunu 9 Eylül 1922'de İzmir'de denize döküşüyle noktalanan Milli Mücadele; Türklerin tari¬hinde bir kilometre taşı olarak yerini alacak¬tır. b."Şu Çılgın Türkler": Birleştirilmiş Bir Tarihsel Süreç Belli cepheler üzerinde yoğunlaşan yazar¬larımızı, seçimlerinden dolayı eleştirmiyoruz. Sınırlandırılmış konular üzerinde derinleş¬menin ve yoğunlaşmanın güzelliğini ve öne¬mini kuşkusuz yadsıyamayız. Ne var ki; eğiti¬mimizde öteden beri yaşayageldiğimiz bir eğitim sorununa da özellikle değinmeden ge¬çemeyeceğim: Bir olayı bütün içindeki yeriy¬le göremeyen, ayrıntı içinde boğulan, neden-sonuç ilişkileri kuramayan, birbirleriyle iliş¬kili olayları birleştirip bir bütüne ulaşama¬yan, bireşim becerisi kazanamamış, birbirin¬den kopuk ve kırık dökük bilgilerle ortalıkta gezinen ve bir yerden bir yere savrulup du¬ran bir yığın insanla karşılaşıyoruz. "Şu Çılgın Türkler", Türk Kurtuluş Savaşı'nı bir bütün olarak göremeyen ve yaşaya¬mayan insanların imdadına yetişiyor ve ulu¬sal varlığımız açısından çok çok değerli ol¬duğunu düşündüğümüz Milli Mücadele'mizi, bir bütün olarak okura ulaştırıyor, parçalı yapıya son veriyor. Parçalan birleştiremeyen, ayrıntılar içinde boğulan okur, bu romanla bir nefes almakta; Milli Mücadele'yi neden-sonuç ilişkileri kapsamında bir bütün olarak görebilmekte; bu romanla, Milli Mücadele'yi adeta yaşamaktadır. c. "Şu Çılgın Türkler'in Genel Dokusu Roman, iki büyük kitaptan oluşmaktadır: Birinci Kitap: Yunan Büyük Taarruzu; İkinci Kitap: Türk Büyük Taarruzu. Turgut Özakman, 28 Haziran 1914'te baş¬layan I. Dünya Savaşı'ndan, II. inönü Savaşı'nın başladığı 1 Nisan 1921'e kadarki geliş¬meleri "Başlangıç" bölümünde özetlemekte ve romanına Kütahya-Eskişehir Savaşına Hazırlık bölümüyle geçiş yapmaktadır. Düzenli Türk ordusunun İkinci İnönü Savaşı'nda Yunan'ı püskürtmesi; yanık, yoksul ve kırık gönülleri rüzgârlandırır ve kurtuluşa olan inancı iyice tutuşturur. Onca ihanete ve yoksunluğa karşın Kü¬tahya-Eskişehir Savaşı'na hazırlanan Türk tarafı, varını yoğunu ortaya koyar, düşmanı durdurmaya çalışır, İngiliz desteğini arkasına alan işgalci Yunan ordusu, Türk'ün topar¬lanmasına fırsat vermek istemez ve Kütahya-Eskişehir Savaşı'nda bütün gücüyle Türkle¬rin üzerine yüklenir. Kütahya-Eskişehir Sa¬vaşı, Türk'ün Milli Mücadele'deki İnönü Sa¬vaşlarından sonraki ikinci büyük direniş sa¬vaşıdır. Bu direniş, başlı başına bir destandır; savaşın dişleri arasında yok olmadan, dövüşe dövüşe çekilişin destanı... 10 Temmuz 1921'den 24 Temmuz 1921'e kadar 14 gün süren Kütahya-Eskişehir Sa¬vaşı, daha büyük bir kapışmanın, Sakarya Savaşı'nın ön savaşıdır. Türkler, düzenli ola¬rak ve hızla Sakarya doğusuna çekilirler ve savaş hazırlıklarına başlarlar. Büyük Millet Meclisi, Mustafa Kemal Paşa'yı Başkomu¬tanlığa getirir. 14 Ağustos 1921'de yürüyüşe geçen Yu¬nan ordusu, 22 Ağustos 1921'de Sakarya boylarına ulaşır ve taarruz düzenine geçer. 23 Ağustos 1921 günü başlayan ve gece-gündüz aralıksız 22 gün süren Sakarya Sava¬şı; 13 Eylül 1921'de Yunan ordusunun çözülüşüyle sonuçlanır. Turgut Özakman, Sakarya Savaşı'nda Baş¬komutan Mustafa Kemal Paşa'nın geliştirdi¬ği ve "Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır; o satıh bütün vatandır" sözüyle vur¬guladığı savaş stratejisini, Türk ordusunun başarıyla nasıl uyguladığını anlatırken, tarih ve romanı ustaca birleştirir: Bazı yerlerde mevziler çöküyor ama yerinden sökülen hiç¬bir birlik dağılmıyor, kaçmıyor, biraz geride yerleşip yeniden direnişe geçiyordu, iki ya¬nındaki birliklerse çekilmiyor, mevzilerini koruyarak savaşı sürdürüyorlardı. Bu kesin¬tisiz, yekpare direnme Yunanlıları şaşırtmak¬ta ve eritmekteydi (ÖZAKMAN, s.383). Sakarya Savaşı'ndaki bu olağanüstü ve çe¬tin direniş, Yunan ordusunun taarruz ruhu¬nu ve cesaretini yok etmiştir. Yunan ordusu, çekilmekten ve savunma düzenine geçmek¬ten başka bir seçenek bulamaz, hızla Afyon-Kütahya-Eskişehir hattına yönelir ve savun¬ma düzenine geçer. Büyük Taarruz Hazırlıkları, Mustafa Ke¬mal Paşa'nın önderliğinde çelik bir disiplinle ve Türk halkının olağanüstü özverisiyle 14 Eylül 1921'den 13 Ağustos 1922'ye kadar aralıksız sürer. Türk halkı, bu sırada "milli seferberlik" içinde yoğrulmakta ve akıl almaz bir tarih sı¬navına hazırlanmaktadır. Halkının inanılmaz desteğini arkasına alan Türk ordusu da taarruz hazırlıklarını tamamlar ve taarruza kalkacağı Afyon'un güneyine yürüyüşe geçer. Afyon'un Güneyine Yürüyüş; 14 Ağustos 1922'den 25 Ağustos 1922'ye kadar sessizce, görünmeden, büyük bir vakar içinde ustaca gerçekleştirilecektir. Türk ordusunun kuzeyden güneye kaydı¬rılması ve taarruz çizgisine ulaştırılması, Türk savaş tarihinin benzersiz bir destanıdır. Biz, tarih kitaplarında taarruza kalkan Türk ordusunu bilirdik de bu ordunun taarruz öncesi yazdığı "intikal destanı"nı pek bil¬mezdik, onu da öğreniyoruz Turgut Özakman'ın usta kaleminden... Büyük Türk Taarruzu, 26 Ağustos 1922 günü sabaha karşı saat 5.30'da bütün topların gürlemesiyle başlar, 9 Eylül'de Yunan ordusunun İzmir'de denize dökülüşüyle sonuçlanır; 18 Eylül 1922'de Türk ordusunun Ça¬nakkale'de konuşlanmasını sağlam¬laştırması ve İngiltere Başbakanı Lloyd George'un "Ne yapalım, yüz¬yıllar nadir olarak dâhi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakınız ki o büyük dâhiyi yüzyılımızda Türk milleti yetiştirdi. Hiçbir çabamız sonuç vermedi, M. Kemal Paşa'ya yenil¬dik" sözleriyle de savaşın solu¬ğanları biter. Mudanya Ateşkes Antlaşması'nın 11 Ekim 1922'de imzalanmasıyla, Millî Mücadele süreci yeni bir evreye geçer ve "Şu Çıl¬gın Türkler" romanı da bu tarihsel dönüm noktasında son bulur. d. Bir Yaratış Öyküsü Artık başucumuzda Türk Kurtuluş Savaşı'nı bütün evreleriyle anlatan uzun soluklu, gürül gürül akan bir büyük romanımız var: Şu Çılgın Türkler. Roman, bir önsözle başlıyor. Yazar, önsöz¬de romanın 50 yılı aşan oluşum ve yazılış se¬rüvenini bir bir anlatıyor. Türk Kurtuluş Savaşı'na bu ne yürekten bir bağlanış ki; hiçbir şey göz ardı edilmemiş; yazılı anılar derlen¬miş, Milli Mücadele'nin ateş çemberinden geçmiş asker-sivil kişileriyle konuşulmuş, sa¬vaşın geçtiği alanlar bir baştan bir başa gezil¬miş, konuyla ilgili özgün ya da çeviri tüm belgeler ve inceleme kitapları toplanmış ve daha başka ne varsa, her şey harmanmış, yo¬ğrulmuş ve bir Türk başyapıtı yaratılmış. Sömürgeleştirilmek, aşağılanmak ve giderek ta¬rihten silinmek istenilen Türk ulusunun al¬çaklığa meydan okuyuşunun destanı, belge¬sel roman yapısıyla okura ulaştırılmış. Romanda birbirini izleyen ve birbirini bütünleyen olaylar zinciri, Milli Mücadele'nin gerçek akışına koşut olarak sıralanmış. Tur¬gut Özakman, yerli-yabancı değişik kaynak¬larda anlatılan Milli Mücadele sahnelerini, kaynak göstererek ve tarihi kişilere atfedilen konuşmaları belgelendirerek anlatıyor; okurlarını destansı zaferle heyecanlandıran ve gözyaşlarına boğan dramatik kurgusu çok yüksek bir belgesel roman yaratıyor. Roma¬nında, başlangıçtaki özet bölümü dışında tam 901 kare kullanmış. Bu yapı, okura, Milli Mücadele'nin evrelerini heyecanla ve adım adım yaşatıyor. Yazar, aslında Türk Kurtuluş Savaşı'nın tarihini anlatmak istiyor. Bu konunun Türki¬ye'de yeterince bilinmediğini biliyor. Kosko¬ca Türkiye'nin, bu çelişik durumu daha çok yaşamasına katlanamıyor ve "Şu Çılgın Türkler"le duruma el koyuyor; Türk Kurtu¬luş Savaşı'nı, roman sanatının ve harita, fo¬toğraf teknolojisinin olanaklarını kullanarak yaşanılır ve görünür kılıyor. Çok da güzel ya¬pıyor bu işi... e. Bir Yaşatış Öyküsü Turgut Özakman, senaryo yazma teknik¬lerini ustaca kullanıyor; Milli Mücadele'nin derinliğini ve yayılımını, her cephesiyle bir bütün olarak veriyor. Düşüncenin gücünü ve güzelliğini, yaşamanın imbiğinden geçiriyor. Okuru cepheden cepheye koşturuyor: Cepheyi ve cephe gerisini, öncüyü ve artçıyı, Türk'ü ve Yunan'ı, emperyalizmin alçak yü¬zünü ve yoksul mazlumun gururlu direnişi¬ni, yüklenişi ve diklenişi... soluk soluğa yaşıyorsunuz. İhanetin yılan ıslıklı alçak se¬siyle kahroluyor; yiğit insanların varlıklarıyla zenginleşiyor ve bir insanlık yükselişine geçi¬yorsunuz. İnsanca olanın izini sürüyor; acı¬maya, özveriye, yiğitliğe, vakara tanıklık edi¬yor; için için bu soylu değerlerle kaynaşıp bütünleşiyorsunuz. Soysuzluğun ve alçaklı¬ğın karşısında dimdik konuşlanıyorsunuz.
"Türkiye'yi yok edinceye kadar savaşaca¬ğız!" diyen İngiltere Savaş Bakanı Lord Kitchener'i (s.14); "Türkiye sahneden silini¬yor diye üzülecek değiliz!" diyen İngiltere Başbakanı Lloyd George'u (s.23); İngiliz bo¬yunduruğuna girmek için yanıp tutuşan İn¬giliz Muhipleri Derneği kurucusu Sait Mol-la'yı ve Ali Kemal'i (s.58-59); Ermeniler ko¬nusundaki İngiliz entrikalarını (s.91-93); Yunan ordusunun Ankara'ya | yürüdüğü sırada "Milli Mesele"yi "Patlıcan Meselesi" diyerek alaya alan Refik Halil'i (s.348); Büyük Taaruz'a hazırlanılan günlerde, hainliği son kertesine çıkartan, "Hainli¬ğin bu kadarına da pes, nedir şu bağnazlardan çektiklerimiz?" dedirten yobaz Anadolu Cemiyeti'nin (s.523-524) ve Padişah Vahidettin'in hainlik¬lerini (s.535-536, s.540-541)... ve daha neleri neleri içiniz yanarak ve burkularak yaşı¬yor; bu olanı bi¬teni bir yerlere not almadan edemiyorsunuz. Kütahya-Eskişehir Savaşı'na hazırlanılan günlerde, Londra Konferansı'na Ankara Temsilcisi olarak gönderilen Bekir Sami Bey'in ayartılışına üzülüyor ve Mustafa Ke¬mal Paşa'nın engin dehasına alkış tutuyorsu¬nuz. Bozguncuları, casusları, hainleri, bölü¬cüleri, işbirlikçileri, isyancıları, gericileri... "İbret al deli gönlüm!" iç geçirişiyle izliyor; dünden aktarılanlarla bugünü daha açık görmeye başlıyorsunuz. Her ayartılmak işle¬nişinize karşı, bir dost elinin sevecen uyarı¬sıyla kendinize çekidüzen veriyorsunuz. Yüzbaşı Faruk'un eğilmeyen dik duru¬şuyla (s. 57-58); yeni yeni oluşmakta olan Türk Deniz Kuvvetleri'ne katılmak için Samsun'a kaçak olarak giden Heybeliada Deniz Lisesi ve Deniz Harp Okulu öğrenci¬leriyle (s. 85); Kütahya-Eskişehir Savaşı'nda, "birliklerini savaşın dişleri arasından çekip geride toplamak için gün boyu didinen" Cephe ve Grup Komutanlarıyla (s. 185); Sa¬karya Savaşı öncesinde, komutanlara Sakar¬ya Savaşı'nın anlamını ve önemini açıklayan Mustafa Kemal Paşa'yla (s. 295); Emirdağ (s. 351-352) ve Sivrihisar baskınlarıyla (s. 483) düşmanı sersemleten Mürettep Tü¬menle... ve daha nice nice destanlar yaratmış kahramanlarla kıvanıyor, onurlanıyor, özgü¬venle dolup dolup taşıyorsunuz. Kurtuluş Savaşı'nın asker sivil tüm kahramanları önünde saygıyla eğiliyor; yakın geçmişinizin gerçek tarihi şahsiyetleriyle tanışmanın haklı gururunu yaşıyorsunuz. 5. SONUÇ Okur, bu romanla, bir okuma şöleninde buluyor kendini. Okumayı doya doya yaşı¬yor. Ulusal varlığının kaynaklandığı Milli Mücadele'yle kaynaşıyor; kendi tarihine ve kendi kahramanlarına yabancılaşma tuzağın¬dan kurtuluyor. Bundan böyle, elimizin al¬tında Milli Mücadelemiz üzerine yazılmış koskocaman bir bilgilendirme ve bilinçlen¬dirme kılavuzumuz var. Uyaran, uyandıran ve de devindiren bir kılavuz kitap... Dedem Korkut soyundan gelen, ozan dilli ulu yazar Turgut Özakman'a sevgi ve selam¬larımızı göndermenin sırasıdır şimdi... ■ Şu Çılgın Türkler/ Turgut Ozakman/ Bilgi Kitabevi/ 748 s.

