Râbıta (tasavvuf)

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Râbıta, bir tasavvuf terimi. Tasavvufta belirli tarikatlarda bulunan bir uygulamaya verilen isimdir. Etimolojik açıdan râbıta sözcüğü rabt kökünden türemiştir ve “birleştirmek” ve “bağlamak” anlamlarına sahiptir. Tasavvufta ise müridin, konsantre olup şeyhini aklında canlandırarak şeyhinden yardım istemesi, feyz alması anlamına gelir. Bazı çağdaş araştırmacılar tarafından doğu dinlerindeki yoga ve benzeri uygulamalarla karşılaştırıldığı olmuştur.

Konu başlıkları

[değiştir] Tanım

Özellikle Nakşibendî tarikatında önemli bir yere sahip olan râbıtanın genelde benzer olmakla birlikte farklı tanımları vardır. Ünlü mutasavvıflardan Abdülhakîm Arvâsî’nin Râbıta-i Şerîfe isimli, râbıtayı anlatan risalesinin Necip Fazıl Kısakürek tarafından sadeleştirilmiş nüshasında râbıta şöyle tanımlanmaktadır: “Râbıta, İlâhî-Zâtî sıfatlarla tahakkuk etmiş ve müşahede makamına varmış bir kamil ve mükemmele kalp bağlayıp, huzur ve gıyabında o zatın suretini hayâl hazinesinde muhafaza etmekten ibarettir.”[1]

[değiştir] Tarihçe

Râbıtadan bir tasavvuf terimi olarak ilk kez bahseden eser Raşahât Ayn’ul-Hayât’tır. Ali bin Hüseyn el-Vâiz el-Kâşifî el-Beyhakıy tarafından Farsça kaleme alınan eserde çeşitli yerlerde râbıta sözcüğü geçmektedir. Râbıtanın tam bir tanımı veya uygulanışına dair herhangi detaylı bir bilgi içermez. Râbıtanın ilk detaylı açıklaması ve tanımı Nakşibendî Silsile-i Sâdât’ında da yer alan ünlü mutasavvıf Halid Bağdâdî tarafından yapılmıştır. Halid Bağdâdî’nin ilgili eseri Muhammed Esad Efendi’ye yazdığı bir mektuptur ve Risaletün fi Tahkıyk’ır-Râbıta olarak adlandırılmıştır. Bu eser salt râbıtaya ilişkin yazılmış ilk eserdir. Bu eserin ardından, büyük oranda bu esere dayanan ve sadece râbıtayı konu alan çeşitli eserler de kaleme alınmıştır, örneğin: er-Rahme’tül-Hâbita fi Tahkıyk’ır-Râbıta, İsbât’ul-Mesâlik fi Râbıta’tıs-Sâlik, Râbıta-ı Şerîf[2]

[değiştir] Özellikleri

Râbıta dinî veya ruhanî bir uygulama olarak çeşitli kurallara sahiptir. Bu kurallardan belki de en önemlisi Allah'da fânî olmuş (bakınız: Allah'ta fânî olmak) yani en üst seviyeye ulaşmış bir şeyhe râbıta yapılmasıdır. Ölü şeyhlere de râbıta yapılabilir[3]. Râbıtayı bir farz olarak kabul eden mutasavvıflar olsa da[4] genelde tasavvufî çevreler râbıtayı yararlı ve gerekli görmekle birlikte tam olarak bir ibadet veya farz olarak yorumlamazlar.

[değiştir] Eleştiriler

Râbıta uygulamasına, Allah ile kul arasına aracı konamayacağı ve Kur'an'da belirtilmemiş bir uygulamanın bir ibadet gibi sunulamayacağı ve benzeri argümanlarla karşı çıkanlar olmuştur. Nitekim salt râbıtayı konu alan çoğu eser bu tip argümanların ortaya çıkması sebebiyle kaleme alınmıştır. Ayrıca râbıta uygulaması her tarikatta kabul edilmemiştir. Çeşitli tarikatlar râbıtayı tasavvuftan saymazlar ve hatta ciddi şekilde eleştirirler.

[değiştir] Nakşibendî tarikatında râbıta uygulaması

Nakşibendî tarikatında râbıta sırasında gözler kapanır, 25 estağfirullah çekilir, mürşidin ruhaniyetinin Kabe'de hazır olduğu, mürşidin iki kaşı arasından çıkan süt beyaz nurun ağızdan kalbe geçerek veya doğrudan kalbe gelerek kalbi temizlediği ve nurun kalp vasıtasıyla vücuda yayıldığı düşünülür. Bir süre devam edildikten sonra tekrar 25 estağfirullah çekilerek gözler açılır.

[değiştir] Kaynakça

  1.  Râbıta-i Şerîfe, Beyazıt Devlet Kütüphanesi, No. 243435, s.18.
  2.  Üniversite Kütüphanesi, 438/21; Beyazıt Devlet Kütüphanesi, 243435.
  3.  Mehmet Zahit Koktu, Tasavvufî Ahlâk, s. 2/272; Abdülhakîm Arvâsî, Râbıta-i Şerîf, s.23.
  4.  Mustafa Fevzi, İsbât’ul-Mesâlik fi Râbıta’tıs-Sâlik, s. 19.