Sevi
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sevi (Arapça aşk, Farsça sevda, Fransızca amor, İngilizce love), tutkulu olarak sevme durumuna gönderme yapan bir sözcüktür.
En önemli belirtilerinden birisi çabucak gelip geçmemesidir. Sevi, sevilen kişiyi bir takınak durumuna getirir. Bu takınak da gece gündüz beyinde varlığını duyurur ve kişiyi bir başka konuyu düşünmekten alıkoymaya yöneltir. Sevi durumunda yemeden içmeden kesilmenin nedeni de işte bu takınaktır. Kişi içinden çıkamadığı bu ruh durumu dolayısıyla yeme içme gereksinimini bile fark edemez.
Sevinin bir başka belirtisi ise yarattığı fizyolojik değişmelerdir. Aslında bu fizyolojik değişmeler sevinin varlığı konusunda en temel göstergelerdir. Bunların farkedilmesi sevinin tanılanmasından başka bir anlama gelmez. Nitekim İbni Sina'nın bu fizyolojik hareketleri saptayarak Horasan yöresindeki bir gencin karasevdasını tanıladığı bilinmektedir. Ünlü hekim bu tanılamadan sonra sonra hastanın iyileşmesi için sevdiği kızla evlenmesi gerektiğini öğütlemiştir.
Bu sözcük bütün dillerde ortak olmak üzere bir erkeğin bir kadını, bir kadının bir erkeği tutkuyla sevmesine gönderme yapmaktadır. Ancak, gene başka dillerde olduğu gibi, Türkçede de sevi sözcüğü bilimi, tanrıyı, şiiri vb tutkuyla sevmeye de gönderme yapabilmektedir. Bu bağlamda bilim aşkı, tanrı aşkı, şiir aşkı denebilmektedir. Sözcüğün bu tür kullanımları onun zaman içinde anlam genişlemesine uğramış olduğu konuunda bir belirti olarak değerlendirilebilir.
Bu sözcük ileride belki de taşımakta zorluk çekeceği ölçüde çok anlamla yüklü olacaktır. Belki de şimdiden böylesine anlam yüklü bir duruma gelmiştir. Kavramın uzlaşılabilir bir tanımının bir türlü yapılamaması, aslında böyle bir duruma ulaşmış olma konusunda en güçlü işarettir.
Ancak insanlık ölçüsünde eski olan bu tür sözcüklerin anlamca genişlemeleri kaçınılmazdır. Sigmund Freud da sevgi sözcüğü için benzer bir sav ileri sürmektedir. O, sevginin cinsellikten şefkate dek uzanan pek çok sözcüğün işini tek başına gördüğünü söylemektedir. Bunlar arasında doğallıkla sevi sözcüğü de bulunmaktadır. Sevgi sözcüğünün tanımlanmasındaki güçlükler de buradan kaynaklanmaktadır.
Yukarıda değinilen cinslerüstü örnekleri de olabilmekle birlikte sevi denildiğinde daha çok Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, İnanna ile Tammuz, Romeo ve Juliet gibi kişilerin birbirlerine kavuşma çabaları anlatılmak istenmektedir. Bu yaklaşımın nedeni belki de halk deyişleri arasında "Kavuşamayınca aşk olur" gibi ünlü bir sözün bulunmasıdır. Ne var ki, bu yaklaşım çok hoş görünmekle birlikte doğruya yaklaşmamaktadır. Aslında kavuşamayınca sevi olmamaktadır; çünkü kavuşunca da olabilmektedir; sevi yalnızca karşıt cinser arasında birlikteliği sağlama (oluşturma+sürdürme) çabasıyla kendisini belli etmektedir. Burada belirtilmesi gereken bie başka nokta da, kavuşamama durumunu yaşayan sevinin sonuçlarının dramatik oluşudur. Sevdiğine kavuşamamış olduğu için intihar eden kişiler bu dramatik sonuçların nerelere dek uzanabileceği konusunda her yıl bir ipucu sunmaktadır.

