Tengricilik

Vikipedi, özgür ansiklopedi

Tengricilikdeki Üç-Dünya-Kozmolojisinin, şaman Davulu üzerindeki resmi. Dünyanın ortasında duran Dünyalar-Ağacı, Yeraltı-, Yeryüzü ve Üst Dünyayı birleştiren noktayı oluşturuyor. Şafağı sembolize eden çizgideki sarkıklar Yer Su ruhlarının sembölü.
Tengricilikdeki Üç-Dünya-Kozmolojisinin, şaman Davulu üzerindeki resmi. Dünyanın ortasında duran Dünyalar-Ağacı, Yeraltı-, Yeryüzü ve Üst Dünyayı birleştiren noktayı oluşturuyor. Şafağı sembolize eden çizgideki sarkıklar Yer Su ruhlarının sembölü.

Tengricilik ya da Tengrizm tüm Türk ve Moğol halklarının, şimdiki inanç sistemlerine katılmadan önceki inancıydı. Tengri'ye ibadet etmenin yanında Animizm, Şamanizm, Totemizm ve atalara ibadet etmek bu inancın diğer ana hatlarını oluşturuyordu. Tengri, bugünkü Türkçe'deki Tanrı kelimesinin eski şeklidir.

Bu inanca göre Gök'ün yüce ruhu Tengri'ydi. İnsanlar kendilerini gök baba Tengri, toprak ana Ötüken ve insanları koruyan atalarının ruhları arasında güven içinde hissedip, onlara ve diğer doğa ruhlarına dua ederlerdi. Büyük dağların, ağaçların ve bazı göllerin güçlü ruhları barındırdıklarına inanarak dualarını bu cisimlere doğru yöneltirlerdi. Göğün ve yeraltının 7 katı olduğuna, her katta çeşitli tanrıların, tanrıçaların ve ruhların varolduğuna inanılırdı. İnsanlar doğaya, tanrılara, ruhlara ve diğer insanlara saygılı davranıp, belli kurallara uyarak dünyalarını dengede tuttuklarına inanırlardı. Eğer bu denge kötü ruhların saldırısıyla ya da bir felaketten dolayı bozulursa bir şamanın yardımıyla tekrar düzene sokulması gerektiğine inanılırdı.

Bu inancın kalıntılarını bugün Moğollarda (Lamaizme entegre edilmiş şekilde), ve bazı hâlâ doğa'ya bağlı göçebe yaşam tarzı sürdüren Türk halklarında bulmak mümkündür. Bunların bazıları Altay-Türkleri ve Yakutlar. Ama Tengriciliği çoktan bırakmış halklarda da bu inancın birçok parçaları, mesela İslamın, Hiristiyanlığın, Budizmin, Museviliğin veya Taoizmin yanında hala batıl inanç olarak ya da geleneksel kültür olarak sürdürülmektedir.

  • Ufak bir örnek: "Utançtan yedi kat yerin dibine girdim.."

Konu başlıkları

[değiştir] Tengricilik'in Ana Hatları

  • Çok tanrılı gibi gözükmesine rağmen aslında tek tanrılı bir din olduğu düsünülür. Bu inanca göre Tengri tektir, en üstündür ve her şeyin yaratıcısıdır.
  • Tengriciler, kendi dinlerinin, kitaplı dinlerden önce de var olduğuna inanırlar.
  • Umay, Ülgen, Erklig Han gibi tanrı ve tanrıçalar, Gök-Tengri'nin özel melekleri olarak da kabul edilebilir.
  • Tengriciler, doğaya çok önem verirler. Doğada bir dengenin olduğuna ve bu dengenin değiştirilmesi durumunda insanların ve diğer canlıların zarar göreceklerine inanılır.
  • Tengriciler, hayvanların ve bitkilerin de ruhları olduğuna inanırlar.
  • Tengriciler, doğadaki diğer olguların da ruhları olduğuna inanırlar. (bkz. Yer-Su İnancı)

Bazı dağlara, ormanlara ve ırmaklara kutsal değerler yüklerler.

  • Tengriciler, bazı gezegenleri, uyduları, yıldızları, yıldız kümelerini ve diğer gökbilimsel olguları kutsal sayarlar.
  • Tengricilikte erkeğin toplumdaki statüsü kadınınkinken üstün değildir.
  • Tengricilikte savaşmak, çatışmak, kavga etmek yasaktır. Sadece savunma amaçlı bu eylemler gerçekleştirilebilir.

[değiştir] Eski Türk inancının adı Şamanizm değil, Tengrizm

Bugün Tengricilik adıyla tanıdığımız, eski Türklerin ve Moğolların geleneksel inancı, kısa zaman öncesine kadar Şamanizm adı altında tarif ediliyordu. Ama Şamanizm terimi artık sırf Sibirya inanç sistemini değil, bütün dünyadaki ilkel inançlar için kullanılıyor. Bu yüzden son 10-15 yıldan beri Türklerin ve Moğolların inancı için batılı bilimciler arasında gitgide Tengrizm ismi yayılmakta.

Julie Stewart "Moğol Şamanizm'i" adlı makalesine şunları ekliyor:

Batılı bilim adamları bu inanç için gitgide daha sık Tengrizm adını kullanıyorlar. Bu isim bu inanç için çok daha isabetli, çünkü bu inanç tamamen Tengri'nin etrafına inşa edilmiştir ve insanların zaten günlük ibadetleri için bir Şaman (Kam)'a ihtiyaçları yoktur.

[değiştir] Tengricilik'in diğer ülkelerdeki ve toplumlardaki adları

Tengrizm sözcüğü henüz yayılmak üzere olduğundan, farklı kavramlara da rastlamak mümkündür.

  • Tengrizm, Tänriizm
  • Tengerizm (Moğollarda)
  • Tangriizm ya da Tangrizm (eski Bulgarların Tengrizm'i için [Tangra])
  • Tengrianizm (Rafael Bezertinov'un kitabında)
  • Tengricilik, Gök Tanrı Dini, Gök Tengri Dini (Türkiye'de)
  • Tengirçilik (Kırgızlarda, Tatarlarda, Kazaklarda ve Altaylarda)

[değiştir] Tarih

Tengri-Kült'ünün en eski kanıtları 3000 yıllık Çin Kaynaklarında Hiung-nu ve Tue'kue halkını anlatan yazılarda bulunmuştur (buraya bakınız: Tengri#En eski kanıtlar).

Hiung-nu'lar hükümdarlarının kanları Tengri tarafından tanrısallaştırılmış olduğuna inanıyorlardı. Destanlarında birbirinden bazen az bazen çok farklı olan yollardan, Tengri'nin yolladığı bir kurtun tanrısal kanı hükümdarlarının sülalesine karışmış olduğuna inandıkları belirtiliyor. En eskisi ve en yaygın olanı kutsal dişi Kurt Asena'nın destanıdır. 1000 yıl sonraki Türk hükümdarları bile hala kendi köklerini Asena sülalesi ile bağlantıya getirip halkı tarafından bu yüzden yaşayan bir Tanrı olarak görülüyordu.

[değiştir] Göktürkler

Orta Asya'da bulunan eski Türk yazıtlarından birisi.
Orta Asya'da bulunan eski Türk yazıtlarından birisi.

Göktürkler Türk toplulukları arasında ilk olarak, inançları, kültürleri ve politikaları hakkında kıymetli bilgiler içeren yazılı kanıtlar bırakan olmuşlardır. Orhon Yazıtları'nda Bilge Kağan eski Türk inancını sadece bir söz ile açıklıyor:

üzä kök tänri asra yağız yer kılıntıkda, ekin ara kişi oğlı kılınmış.
(Üstte mavi Gök, aşağıda yağız yer meydana geldiğinde, ikisinin arasında insan oğlu kılınmış.)

Göktürk hükümdarlarının unvanları daima Tengri ile olan bağlantılarına değinir; mesela "kök tengri yaratmış" ya da „tänri täg tänri yaratmış türk bilge kağan[1]

Göktürk İmparatorluğu'nda Tengricilik tek tanrıcı bir din olarak görünüyor, ve birçok başka inançları da mutlaka barındırmış olan bu ülkede büyük bir rol oynadığı kesindir. Kalıntıların birisinde Budizm'in Türklerin arasında yayılmaması gerektiğini uyaran bir metin bulunuyor: Büyük Kağan'in kardeşi, Budizm Türkleri umursamaz, tembel ve pasifist yaptığını ve bunun önlenmesi gerektiğini kaydediyor.

Ama bunun haricinde Tengriciliğin diğer inançlara karşı anlayışının ve hoşgörüsünün kanıtlarını her yerde bulmak mümkündür. Mesela bir Kıpçak-Kağan'ının bir savaştan önce ordusundaki bütün farklı inançlı din adamlarını bir araya toplayıp, onları şu sözlerle toplu bir ibadete davet ettiğini biliyoruz: „Ne kadar çok Tanrı bizi desteklerse, bizim için o kadar çok iyi olur!“

[değiştir] Moğollar

Büyük moğol önderi Cengiz Han konuşmalarına daima, Sonsuz "Kök Tengri'nin" (Mavi Gök'ün) dileğiyle.. sözü ile başlardı.
Büyük moğol önderi Cengiz Han konuşmalarına daima, Sonsuz "Kök Tengri'nin" (Mavi Gök'ün) dileğiyle.. sözü ile başlardı.

Moğolların ve birçok Türk boylarının ulu önderi olan Cengiz Han'ında diger inançlara karşı düşmanca bir tutumu yoktu. Savaş olmayan zamanlarda, hatta arasıra Budist manastırlarda savaşlarından sonra dinlenir, meditasyon ve oruç ile "ruh'unu arıtırdı". Tengrist halkları birleştirip insanlık tarihinin en büyük devletini kurmuş olan hükümdar konuşmalarını daima, Sonsuz "Kök Tengri'nin" (mavi Gök'ün) dileğiyle.. sözü ile baslardı. Cengiz Han'ın döneminde Tengricilik, Hunlardan ve Göktürklerden sonra tekrar ve son kez büyük bir meşuriyet kazanmıştı.

Kubilay Kağan Çin'i fethettikten sonra oradaki yaygın olan dinlerle de meşgûl olmaya başlamıştır. Örneğin; Tengricilik ile zaten akrabalığı olan Çinlilerin "tek bir gök felsefesi" olan Tien Min'i taklit etmiştir. Ama özellikle budist Uygur-Türk rahiplerin bilginliğine ve tahsillerine hayran kalmış ve onlardan bir delegasyonu Buddha'nın felsefelerini Moğolların arasında da yaymak ve yeni bir Buddha tapınağı kurmak görevi ile Karakorum'a göndermiştir. Bu rahipler sadece bugüne kadar Moğolistan'da varolan Lamaizmi değil, eski Türk yazısını da Moğolistan'a taşımışlardır.

Ama Budizm Tengriciliği bugüne kadar moğolistan'dan silmeyi başaramamıştır. Buddizm Moğolistan'da sadece Tengriciliğin içine entegre edilmiştir. Bugünkü Moğolların Budizmi sadece küçük bir Buddha heykelini, boylarının Ongun'u ve ulu ataları Cengiz Han'in resmi ile birlikte çadırın kutsal sayılan kuzey köşesine yerleştirmekten oluşmaktadır.

[değiştir] Avrupa'daki Tengricilik

Hun ordusu İtalya'ya girerken.
Hun ordusu İtalya'ya girerken.

Tengricilik Hunlar, Avarlar, Ön bulgarlar (Türk bulgarlar), Komanlar ve daha geç bir zamanda Cengiz Han'in Altın Ordusu tarafından Avrupa'ya da taşınılmıştır.

Bu inanç göçebe yaşamına o kadar bağlıdır ki, Tengrici kavimlerin yerleşmiş bir yaşama geçişleri daima göçebe hayatı ile birlikte Tengriciliği de bırakmaları, diğer inançları kabul etmeleri ile birlikte gerçekleşmiştir. Göçebeliği bırakmayan kavimler Tengriciliği de bırakmamışlardır. Doğu ve Orta Avrupa'da, Orta Çağ'ın sonlarına kadar hâlâ Tengri'ye dua eden bazı ufak göçebe kavimlere rastlamak mümkün olmuştur[2]..

„..macarca olan "tudomany" sözcüğü (bugünkü Macarca'da "Bilim" demek) eskiden "sihir" ya da "esrarengiz bilgi" anlamına gelirdi. "Taltos" denilen Macar Şaman'ları günlerce sürebilen bir baygınlıktan sonra "tudomandy"yi elde ederlerdi. "Taltos" sözcüğünün etimolojisi Eski Türkçe "tal-" ya da "talt-"'dan (yeni Türkçe: "dalmak") kaynaklanır ve "bayılmak" ya da "şuurunu kaybetmek" anlamına gelir. Şaman olma işlemi, şaman olacak kişinin kendinden geçmis bir vaziyette "Gök'e kadar uzanan ağaca" (Macarca "Tetejetlen nagy fa") tırmanması ile gerçekleşirdi. Bu "Dünyalar Ağacı" bu halkların inancının bir parçasıydı [3].

Ön bulgarlar, Gök tanrısı Tengri'ye "Tangra" derlerdi [4] ve Tengricilik için tipik olan dağların kutsallığına inanma kapsamında Balkan'ın en yüksek dağına "Tangra" adını vermişlerdir. Bu dağın adı Osmanlılar tarafından 15inci yy'da "Maşaallah"'a çevrilene kadar böyle kalmıştır. Bugünkü bulgarca'da bu dağın adı Maşaallah'dan türetilmiş şekilde "Musala"'dır.

Ayrıca şimdiye kadar bulunan 80 civarında eski Bulgar run yazıtlarının neredeyse hepsinde "Tangra"nın adı geçmektedir, ve Bulgarlardan öncede çoktan Trakyalılar ve Yunanlar tarafından kutsal sayılmış olan ve eteklerinde eski Yunan tapınakları bulunan Perpenikon Dağı'nın en yüksek zirvesindeki dikili taşa, eski verimlilik tanrıçası olan Umay'in resmi kazınmıştır.

Bulgarların Tengriciliği 864 yılında Çar Boris Mikail Kağan'ın hristiyanlığı kabul etmesi ile birlikte sona ermiştir.

Avrupa'ya göç etmiş olan göçebe Tengrici kavimler, yerli olmaları ile birlikte zamanla eski inançlarını unutmuş ve yerli Slav, Cermen ve Roman halklarının arasında erimişlerdir.

[değiştir] Diğer Türkler

10uncu yy. önce de Araplarla ve Farslarla temasa girip (bazen gönüllü olmayarak) İslam'ı kabul etmiş olan Türk boyları vardır, ama İslamı toplu halde kabul etmiş olan ilk büyük Türk topluluğu 920 yılında Saltuk Buğra Karahan emiri altındaki Karahanlılar olmuşlardır. Bundan sonra İslam, Orta Asya'nın güneybatısındaki Türk kavimleri arasında hızla yayılmıştır.

Bazı Türk kavimlerinin İslam'a katılmadan evvel Nestoryan hristiyanları olmuş oldukları hakkında da kanıtlar bulmak mümkündür. 581 yılından kalma bir Farsca yazıda, bir savaştan sonra esir düşen Türk askerlerinin yüzlerinde Haç dövmeleri bulunduğu tespit edilmiştir.

762 yılında Bögü Kağan, Göktürk ülkesinin parçalanmasından doğmuş olan Uygur ülkesinde Mani Dini'ni ülkenin resmî inancı olarak ilan etmiştir. Ama bu Farslılardan alınmış olan Mani Dini'nin eski Türklerin Tengricilik ilkelerinle kesinlikle bağdaşmadığından dolayı Uygur halkının tümüyle bu dini kabul ettiklerine inanmak zordur.

Bundan yüz yıl kadar sonra Uygurların çoğunluğu Budizimi kabul edince, bu temelin üzerine ilk "yerleşik Türk Kültürünü" geliştirmişlerdir. Hatta Budizmin öncüleri olup, Budizmi diğer halkların arasında yaymaya başlamışlardır. Binlerce, Çince ve Sanskritçe Budist yazıları çok iyi bir kalitede özenle Türkçe'ye çevirmişlerdir. Budizimi kendi kültürlerine göre şekillendirmiş ve hatta ilk kez kadınlar için bir manastır inşa ederek "budist rahibeler" geleneğini çikarmışlardır. Kırgızların bir saldırısından sonra bir süre tekrar göçebeliğe geri dönmek zorunda kalmışlardır. Bugünkü Uygurlar çogunlukla müslümandır.

16ıncı yy.'dan sonra Sibirya'nın Türk kavimleri Ruslar tarafından gitgide hristiyanlastırılmış ve Slavlastırılmışlardır. Ama bu insanların hristiyanlıgında hâlâ bugüne kadar Tengricilik'den kalıntılar bulmak mümkündür. Örneğin hâlâ şaman geleneği sürdürülmektedir ve insanların köylerinde bulunan şamanlarına karşı güvenci o köyün papazına ya da doktoruna karşı olan güvençlerinden daha büyüktür. Bugün Tengricilik artık sadece Moğollarda Lamaizm ile karıştırılmış bir şekilde ve bazı hâlâ doğaya bağlı ve göçebe bir yaşam sürdüren Sibiryalı küçük Türk kavimlerinde kalmıştır.

Tengriciliği bugüne kadar muhafaza etmiş olan kavimler daima göçebedirler. Bazı müslüman Türkmen ve Kırgız boyları hâlâ tamamen veya kısmen göçebe bir yaşam sürdürmektedirler. Bu boylarda eski ritüellerini İslamî dualar ile karışık şekilde uygulayan şamanlara rastlamak mümkündür.

Son yüzyıllar içersinde birkaç defa Tengriciliği modernleştirme ve tekrar uyandırma deneyimleri yapılmıştır. Bu çabalardan Altay bölgesinde doğmuş olan birisinin adı Ak Yang'tir (Ak din. Batılı bilimciler Burhanizm derler). 1902 yılından 1930 yılına kadar süren Ak Din'in en önemli özelliği şamanlara ve Ruslara karşı düşmanlığıdır. Şamanlar yüzyılların içersinde diğer dinlerden ritüeller taklit etmeye baslamış ve saçmasapan şeyler yapmaya başlamışlardır. Ak Din şamanları Gök'ün (yani Tengri'nin) değil yeraltının; yani kötülüğün temsilcileri olduklarını vurgulamış ve şamanları yok etmeye çagırmıştır. Bu Ak Din için vaaz verilen toplantılarda şaman elbiseleri, şaman davulları ve hatta Rusların şeytanlığı olarak görülen Rus banka notları bile yakılmıştır. Bu harekât 1930 yılında Ruslar tarafından şiddetli ve kanlı bir şekilde bitirilmiştir.

[değiştir] Gökteki Kutsal Nesneler

Ülker-yıldızları, eski Türklerin inancına göre çok güçlü Gök ruhlarının yurdudur. Bu ruhlar ilk şamanî dünyaya bir Kartal olarak yollanmışlardır.
Ülker-yıldızları, eski Türklerin inancına göre çok güçlü Gök ruhlarının yurdudur. Bu ruhlar ilk şamanî dünyaya bir Kartal olarak yollanmışlardır.

Güneş ve Ay, ateş ile suyun ve Tengri'nin kudretinin sembolleridirler. Insanların gök'e dua ederek elde ettiklerine inandıkları "Buyan" adlı enerji, güneşin göğün neresinde durduğuna bağlı olarak değişir. Yeniay ve dolunay'da en fazla buyan elde edilebildiğine inanılır. Senenin en uzun gündüz olan günü, ve gündüz ile gecenin aynı uzunlukta olduğu gün, en önemli bayramların günleridir.

Yılbaşı, 21 Aralık'dan sonra gelen ilk yeniay olan günde kutlanır. "Kızıl Güneş Bayramı" 21 Haziran'dan sonra gelen ilk dolunay'da kutlanır.

Venüs gezegeninin Türklerdeki adı "Ärklik", Moğollardaki adı "Tsolman"dır. "Ateşli ok" denilen yıldız kaymalarını ve yeryüzüne düşen meteorları Ärklik Han'ın gönderdiğine inanılır. Büyük ayı yıldızlarına Moğollarda Doolon Obdog ("Yedi Yaş Damlalı Adam") derler. Gök'ün Ülker yıldızlarına bağlı olduğuna, ve Ülker'in etrafında döndüğüne inanılır.

Beyaz Ay Bayramı'nda 14 adet (Weihrauchstäbchen?) yakılır. Bunların 7'si "Yedi Yaş Damlalı Adam" ve diğer 7'si Ülker içindir.[5].

[değiştir] Üç-Dünya-Kozmolojisi

Çoğu eski inançlardaki gibi Tengricilikte de gerçek âlemin yanında bir de "gök âlemi" ve bir "yeraltı âlemi" vardır. Bu âlemlerin arasındaki tek bağlantı, dünyanın merkezinde duran "Dünyalar Ağacı"dır.

Gök âlemi ve yeraltı âlemi'nin yedişer katları vardır (bazen yeraltı 9 kat, bazen de gök 17 kat olabilir). Şamanlar bu âlemlere yolculuk yapmak için birçok girişler tanırlar.

Bu âlemlerin katlarında aynı yeryüzündeki insanlar gibi bir hayat sürdüren varlıklar vardır. Onların da kendi saygı gösterdikleri ruhları ve kendi şamanları vardır. Bazen bu varlıklar yeryüzünü ziyaret ederler; ama insanlara görünmezler. Sadece ateşin garip bir cızırtısından, bir tilkinin havlamasından ve bir şamanin onları görmesinden kendini belli ederler.[5].

[değiştir] Yeraltı Âlemi ("Yerlik")

Yeraltı âlemi'nin yeryüzü ile çok benzerlikleri vardır, ama yeraltı halkı'nın insanlarda olduğuna inanıldığı gibi 3 ruhu değil, sadece 2 ruhu vardır. Onlarda, vücut ısısını üreten ve nefes alınmasını sağlayan "ami ruhu" eksikdir. Bu yüzden çok beyaz tenlilerdir, ve kanları çok koyu renklidir. Yeraltı âlemi'nin güneşi ve ayı çok daha az ışık verir. Yeraltındada ormanlar, ırmaklar ve yerleşim yerleri vardır.

Yeraltı âlemi'nin efendisi Erlik Han'dır (Ya da Erklig Han. Moğolca: Erleg Han). Erlik, Tengri'nin bir oğludur. Yeraltında tekrar yeniden doğmayı bekleyen ruhları da Erlik han kontrol eder. Eğer hasta bir insanın "süne ruhu" daha henüz ölmeden yeraltı âlemi'ne kayarsa bir şaman, Erlik Han ile pazarlık yaparak onu tekrar geri getirebilir. Eğer bunu başaramazsa hasta ölür.

[değiştir] Gök Âlemi

Gök aleminin de yeraltı alemi gibi yeryüzü ile benzerlikleri vardır, ama bu alemde insanların ruhları bulunmaz. Bu alem yeryüzünden çok daha aydınlıktır; bazı rivayetlere göre yedi tane güneşı vardır. Yeryüzündeki şamanlar bu alemi ziyaret edebilirler. Burada sağlıklı, hiç dokunulmamış bir doğa vardır ve buranın yerlileri atalarının geleneklerinden hiçbirzaman sapmamışlar. Bu alem Tengri'nin diğer bir oğlu olan Ülgen'in himayesi altındadır.

Bazı günlerde Gök aleminin kapısı az aralanır, ve ışığı bulutların arasından parlar. Bu anlar, şaman dualarının en tesirli olduğu anlardır.

Bir şaman, kendisini gök alemine götüren hayalı yolculuğunu, bir kuşun, geyiğin ya da atın sırtına binerek, ya da bu hayvanların şekline girerek gerçekleştirir.

[değiştir] Bir Tengricinin Dünyayı Görüşü

Bir tengriciye göre dünya sadece üç boyutlu bir ortam değil, durmadan dönen bir çemberdir. Her şey bir çemberin içine bağlıdır, durmadan eskir ve yenilenir; Güneşin hareketi, durmadan hareket halinde olan mevsimler ve bütün yaratıkların ölümden sonra tekrar doğan ruhları[5].

[değiştir] İnsanların Üç Ruhu

Tengricilikte, insanların ve hayvanların birden çok ruhlara sahib olduklarına inanılır. Genelde, her insanın üç ruha sahib olduğuna inanılır, ama ruhların isimleri, özellikleri ve sayıları bazı kavimlerde farklı olabilir; örneğin Sibiryanın kuzeyinde yaşayan ve bir moğol halkı olan Samoyetler, kadınların dört ve erkeklerin beş ruha sahib olduklarına inanırlar.

[değiştir] Ruh Türleri

Kuzeyamerikada, Orta- ve Kuzey asyada araştırmalarda bulunmuş olan Paulsen ve A.Hultkratz bu ruh inancının bütün halklarda aynı kalan iki ruhunu şöyle açıklamışlardır:

  • Nefes-, hayat- ya da beden ruhu
  • Gölge ruhu/serbest ruh

Bunların yanında kavimden kavime değişen "kısmet ruhu", "koruyucu ruh" ve birde "çocuk ruhu" inancını tarif etmişlerdir. Yeni doğan bir çocuğun "Omi ruhu" olduğuna, ve bu çocuk bir yaşına girdiğinde bu ruh "Ergen ruhu"na dönüştüğüne inanılır. Ayrıca aynı kavime ait olan insanların bir "kolektif ruh"a sahib olduklarına inandıkları tespit edilmiştir. Bu "kollektif ruh" inancı, aynı tür'e ait olan hayvanlarada yansıtılır. Yanı aynı tür'e ait olan hayvanların büyük bir toplu ruha bağlı olduklarına inanılır.

[değiştir] Ruh Isimleri

Türklerde ve Moğollarda birçok farklı insan ruhları için isimler bulunur, ama bunların özellikleri ve anlamları henüz yeterince araştırılmamıştır.

  • Türklerde: Özüt, Süne, Kut, Sür Salkin, Tın, Körmös, Yula
  • Moğollarda: Sünesün, Amin, Kut, Sülde

Jean Paul Roux, bu ruhların yanında birde Uygurların Buddist dönemlerinden kalan yazılarda sözü edilen "Özkonuk" ruhuna dikkati çeker.

Moğolistan'a araştırmalar yapmak için gidip sonunda hayatını Tengriciliğe adamış, ve "Sarangel Odigen" adlı Şamaniçe olarak moğolistanda vefat eden bilimci Julie Stewart, Tengricilik hakkında yazdığı makalelerinden birinde ruh inancını şöyle tarif etmiştir:

  • Amin ruhu: Nefes almayı, ve vücut ısısını sağlar. Amin ruhu reinkarne eder. (Bu ruhun Türklerdeki adı "Özüt" olsa gerek. Kaşgarlı Mahmud, yazdığı Divan Lügat-i Türk adlı eserinde "Özüt ruhu"nu nefes ruhu olarak tarif etmiştir.)
  • Sünesün ruhu: Vücudun dışında suya gider suyun içinde hareket eder. Aynı doğadakı su çemberi gibi bir varlık sürdürür. Insan ölünce yeraltı dünyasına iner. Tekrar dünyaya gelmesi gerektiğinde, bir kaynaktan çıkar ve bebeğin içine girer. (Türklerde "Süne ruhu")
  • Sülde ruhu: Bir insana kişiliğini veren ruh. Benlik ruhu. Diğer ruhlar insan vücudunu terk ederse sadece baygınlığa, benliğini yitirmeye ya da komaya yol açarlar, ama eğer bu ruh vücudu terk ederse insan ölür. Insan ölünce doğada bir cisime girer ve Yer Su ruhu olur. Tekrar dünyaya gelmez (reinkarne etmez).[5].

Hayvanların iki ruhu vardır. Hayvan öldüğünde bunlardan birisi tekrar dünyaya gelir (reinkarne eder), ve diğeri doğaya yerleşir. Hayvanlarda reinkarne eden bir ruha sahib oldukları için, hayvanlarada saygılı davranmak ve onlara eziyet etmemek gerekir.

[değiştir] Kut, Tengrikut ve Iduk

"Kut" Tengrinin sadece hükümdarlara verdiği güçlü bir ruhdur. Tengri bu ruhu bir kağan'a uygun bulduğu zaman verir ve uygun bulduğu zaman tekrar geri alır. Bu ruha sahib olan bir kağanın unvanına "Tengrikut" eklenir.

"Iduk" Umay'ın, Yer Su'ların ve bazı diğer dişi cinsiyetli kutsal varlıkların ismine katılan bir ek, henüz yeterince araştırılmamıştır. Jean Paul Roux'un fikirine göre, "Kut"un dişi varlıklara verilen verziyonudur.

[değiştir] Tengri'nin Yanındaki Diğer Kutsal Varlıklar

Tengricilikte ataların kutsal sayılması ve hatta bazı büyük hükümdarların ölümlerinden sonra tanrı olarak görülmesinden dolayı, kabileden kabileye farklı tanrısal varlıklar bulunur. Bu yüzden Tengriciliğin bütün kutsal varlıklarını bir araya toplanması imkansız gibidir. Örneğin Altaylarda çok yüksek bir tanrı olarak görülen Kara han'in Oğuz han'in babası olduğu düşünülür. Ayrıca Macar bilimcilere göre, macarcadaki "tanrı" anlamına gelen "Isten" kelimesi Istemi kağan'ın ölümünden sonra tanrı olarak tapılmasından kaynaklanmıştır.

Tengriciliğin bir Tek tanrı dini olup olmadığı hakkında farklı görüşler var olduğu için, bu kutsal varlıkların gerçekten "tanrı" olarakmı yoksa sırf "güçlü ruhlar" olarakmı adlandırılması kesin olarak söylenememektedir. Bu konu hakkında, bilimcilerin farklı görüşleri daha aşağıda "Tek Tanrı Kuramı" başlığı altında ele alınmıştır.

[değiştir] En Tanınmış Kutsal Varlıklar

Tengrinin yanında Tengriciliğin coğrafyasında en yaygın ve en tanınmış kutsal varlıklar şunlardır:

  • Umay (Iduk Umay ya da Tenger Ninyan da denir): Verimlilik tanrıcası. Tengrinin kızı.
  • Erlik Han (Yeraltı alemi=Yerlik/Erlik): Tengrinin oğlu. Yeraltı aleminin efendisi.
  • Golomto: Tengrinin kızı. Ateşın efendisi.

[değiştir] Sibirya Türklerinde

Günümüzdeki Yakutlar ve Altaylar su kutsal varlıkları tanımaktadırlar:

  • Ayzıt ya da Aykız: Aşk, güzellik ve Ay tanrıcası. Gök'ün 3'üncü katında oturur. Kamlar alkışlarında (alkış= Dua) inanılmaz güzelliğini met ederler.
  • Gün Ana: Güneş tanrıcası. Güneş ile birlikte gök'ün 7'nci, yani en yüksek katında oturur.
  • Ay ata ya da Ay dede: Ay tanrısı. Ay ile birlikte gök'ün 6'ncı katında oturur.
  • Alasbatır: Ev hayvanlarının koruyucusu.
  • Ancasın: Yıldırımların efendisi.
  • Su Iyesi: Su tanrıcası.
  • Taş Gaşıt: Kısmet tanrısı.
  • Andarkan: Ateşin efendisi. Eski Kırgızlarda bir bitki tanrıcası aynı isimi taşıyordu.
  • Satılay: Kötülük tanrıcası. Insanların dengesini bozar, yoldan çıkarır ve ruh hastalıkları getirir. Çaresiz insanları intihar etmeye ikna eder.
  • Kış Han: Kışın efendisi.
  • Arah, Toyer, Tarila, Sabıray: Yeraltı aleminde, insanların ruhları hakkında kararlar veren hakim derecesindeki ruhlar.
  • Gölpön Ata: Koyunların koruyucusu.
  • Erdenay: Haberci. Tanrıların insanlara bildirmek istedikleri iyi kararları insanlara ileten ruh.

[değiştir] Doğa Ruhları

Tengricilikte doğa ruhlarla doludur. Bu ruhlar bulundukları yerlere ve özelliklerine göre kategorilere ayrılırlar. Bunların isimleri Tengrici halkların farklı dilleri ve lehçelerine göre değişebilir. Ama bunlar genel olarak kabaca iki büyük gruba ayırılabilirler;

  • Gök ile bağlantısı olan ruhlar: Bunların adlarına çoğunlukla "kök-" (mavi) ya da "-tengri" (gök) kelimeleri eklenir.
  • Yer ile bağlantısı olan ruhlar: Bunlar toplu olarak Türklerde "Yer su" ve Moğollarda "Gazriin ezen" olarak adlandırılırlar.

Rafael Bezertinov yazdığı "Tengrianizm:Religion of Türks and Mongols" adlı kıtabında, Türklerde 17 kutsal varlığın (Tengri, Umay, Erlik, Ülgen v.s.), Moğollarda ise 99 "Gök ruhları"nin 77 "Yer ruhları" ile karşı karşıya durduklarını ortaya koymaktadır. Ayrıca, çoğunlukla Tengri ile bağlantılı olarak kullanılan "kök" (mavi) kelimesinin, bir "gök ruhu" taşıdığı inanılan yaratıklarada eklendiğine dikkati çeker;

The epithet ‘Kuk’ was also given to some animals, such as a horse (kuk at), ram (kuk teke), bull (kuk ugez), deer (kuk bolan), dog (kuk et), wolf (kuk bure). This epithet was not for a hue of the animal (skewbald), but it’s belonging to Sky, Kuk – Tengre, i.e. of a divine origin.

Yani bu adlandırmalar ile bu hayvanların gök ile bağlantısı olduğu belirtilir.

  • Kök at
  • Kök böri (böri: kurt)
  • Kök it
  • Kök öküz
  • Kök teke

Bazı gök ruhları okadar güçlüdürlerki bir şaman onları etkiliyemez, ama diğerlerini kolayca kontröl edebilir. Bir ruh sadece, denge bozulduysa ve düzeltilmesi gerekirse rahatsız edilebilir. Önemsiz meseleler veya sırf merak için rahatsız edilmemeleri gerekir.

Moğollarda Tengrinin yanındaki en güçlü kutsal varlıklar, gökün ayrı yönlerinde bulundukları inanılan dört kudretli gök ruhlarıdır. Moğollar bunların adlarınada "-tenger" (gök) eklerler:

  • "Erleg han" (Erlik han), yeraltının efendisi. Doğu-"tenger"i.
  • Usan han, su ruhlarının efendisi. Güney-tengeri.
  • Tatay Tenger, kuzeyden çağırılır. Fırtınaların, yıldırımların ve Hortumların efendisi.

Moğolların bu gök ruhları çok güçlüdür ve etkilenemezler. Şamanlar onları bir ritüelin içersinde sadece yardımcı olmalarını rica edebilir.

Bu ruh grublarının dışında birde Çor ruhlari (mogol.:Çotgor), Ozor ruhları, Ongun ruhları, Körmöz ruhları ve Burhan ruhları vardır.

  • Yer su (Moğol.:Gazriin Ezen/Yakut.:Ayy): Yer ile bağlantısı olan doğa ruhları. Bir dağın, gölün, ırmağın, kayanın, ağacın, köyün, binanın ya da hatta bütün bir ülkenin ruhu olabilirler.
  • Çor (Moğol.:Çotgor): Dengeyi bozan, bedensel ve ruhsal hastalıklar getiren kötülük ruhları. Bazı Çor'lar ölmüş insanların, yeraltı aleminin yolunu bulamamış olan Süne-ruhlarıdır. Bu taktirde bir şaman bu ruhu tekrar yola getirmesi gerekir. Diğer kötülük ruhları reinkarnasyon çemberinin dışında dururlar ve sonsuza dek doğada dolaşırlar. Şamanlar bu ruhları etkileyip, iyi bir yardımcı ruh haline getirebilirler.
  • Ozor ruhları, Ongun ruhları ve Burhan ruhları çoğunlukla iyi ruhlardır, ama zamandan zamana sorunlarda yaratabilirler. Ozor ve Ongun ruhları bazı ataların bir süre boyunca doğada dolaşan Sülde ruhlarıdır. Bu ruhlar şamanların ritüellerinde en önemli yardımcılarıdır.
  • Körmöz (Moğol.: Utha): Ölmüş şamanların ruhlarıdırlar. Körmözler daima canlı şamanların yanında bulunurlar, onlara yol gösterip yardımcı olurlar. Körmözler birçok şaman kuşaklarının tecrübesine sahiblerdir. Iyi ve kötü Körmözler vardır. Ayrıca Körmözler yeni ölen insanların ruhlarına yol gösterirler ve onları gitmeleri gereken yere götürürler.
  • Burhan: Burhanlar çok güçlüdürler ve bir şaman onları etkiliyemez. Eğer bir insanı hasta ettilerse, sadece hastayı rahat bırakmaları rica edilebilir. Sadece çok güclü bir yardımcı ruhu olan bir şaman, bir Burhanı kontröl edebilir. Bu uygulamadan sonra o Burhan bir Ongun'un içinde tutulan Ongun ruhu olur.

[değiştir] Altaylıların Bazı Güçlü Doğa-Ruhları

  • Altay Han: Altay dağlarının efendisi. Altay dağlarının zirvesinde oturduğu inanılan çok güçlü bir ruh.
  • Buncak Toyun: Buzul Toyun ile birlikte gök aleminin en yüksek katında büyük Kara han'ın sarayına giden yolun bekçiliğini yapar.
  • Demir Han: Güçlü bir dağ ruhu.
  • Talay Han: Güçlü bir dağ ruhu.
  • Okto Han: Yer Su kategorisinden, güçlü bir dağ ruhu.

[değiştir] Kutsal Dağlar, Göller ve Ağaçlar

Kağan Tengri dağının, güneşbatışında manzarası
Kağan Tengri dağının, güneşbatışında manzarası

Tengrici bir insanın doğaya karşı büyük saygısı vardır, çünkü doğa ruhlarla doludur. Büyük bir dağın, görkemli yaşlı bir ağacın, bir gölün ya da yolundan geçen bir vahşi hayvanın bir ruhu- ve böylece bir kişiliği vardır. Insan doğadan sadece kendine ve ailesine lazım olduğu kadarını alır, savurganlık Tengriyi ve Yer suları öfkelendirir. Eğer insan doğadan birşey alabildiyse bu sırf doğa ruhlarının rızası ile olmuştur. Bu yüzden onlara minnettar olması gerekir.

Tarihi Çin'in Tang dönemi içinde olduğu bir zamandan kaldığı düşünülen Göç destanı'nda, Türkler 40 kuşaktan beri kutsal saydıkları ve ondan güç aldıkları bir kayayı Çinlere bırakırlar. Aniden gök garib sarımsı bir renge bürünür, kuş ötüşleri ve doğadaki diğer sesler kesilir, bozkırlar sararmaya solmaya başlar, Türklerin ve sürülerinin arasında salgın hastalıkları dağılır ve doğadan Yer suların sesleri duyulur "gööç gööç" diye. Yer su ruhları bu şekilde kendilerine ihanet eden Türkleri memleketlerinden kovar ve cezalandırır.

Dağ ruhlarının çok güçlü olduklarına inanılır, ve bereket için onlara dua edilir. Her Tengrici halk, yaşadığı bölgenin en yüksek dağına hitab eder. Böylece günümüze kadar tüm Avrasyada bazı Dağ isimleri bu eski inancın kalıntıları olarak muhafaza edilmiştir. Bir Dağ ruhuna edilen dua, bir "Oba" ya yöneltilir. Bu Oba dağın yakınında bulunan ve o dağı sembolize eden, 2-3 metre yüksekliğinde dallardan oluşan bir yığıntıdır. Bu Obanın yanından geçen kimse, üç kez etrafında dolanır ve sonunda Obanın tepesine bir taş koyar. Böylece yolculuğunun devamı için uğur ve kendisi için güç aldığına inanır.

[değiştir] Bazı Kutsal Dağlar ve Göller:

  • Kağan Tengri (Kazakistan)
  • Ulu Tav (Kazakistan)
  • Altay dağları; zirvesinde Altay Han'ın oturduğuna inanılır.
  • Issık Kul: Kırgızların mitolojilerinde güçlü bir ruhu barındıran kutsal göl.
  • Musala (Bulgaristan) Bu dağ Balkan'ın en yüksek dağıdır, ve 15'nci yüzyıla kadar Türk bulgarların verdiği isimi taşımış TANGRA (Tengri), bundan sonra Osmanlılar tarafından "Maşallah" isimi verilmiş. Günümüzdeki bulgarlar Maşallahtan türetilmiş olarak "Musala" derler.
  • Tien Shan (Uygurca: Tengri taw (Tanrı dağı)

[değiştir] Adak = Kurban Geleneği

Tengricilikte iki türlü adak vardır; kanlı ve kansız adaklar.

[değiştir] Kanlı Adaklar

  • En çok makbule geçtiği inanılan adak hayvanları beyaz atlardır. Ama atların dışında koyun, keçi ve sığırlarda kurban edilir. Tengricilikte bir hayvanı kurban ederken dikkate alınması gereken birçok kurallar vardır. Bir hayvanın tekrar doğacak olan bir ruhu oldugu için, ona karşı saygı duyulur, ve hayvana asla gereksiz acı vermemeye calışılır. Kurban hayvanının başı kesilmez, çünkü ruhu kafasında, boynunda ve solunum yollarında bulunur ve bölünmemesi gerekir. Ayrıca kanı akmaması, kemikleri kırılmaması ve hayvanın postu karın kısmında bulunan bir yırtığın dışında tüm kalması gerekir. Hayvanın karın kısmından bir kısım kesilir, buradan hayvanın içine el sokulup can damarı bölünür. Moğolistanda hala bu şekilde yapılmaktadır. Bundan sonra hayvan ikiye bölünür ve iki ayrı ateşın üstüne asılır. Hangisinin dumanı dik bir şekilde göğe doğru çıkarsa o bölümü kül olana kadar ateşin üzerinde bırakılır. Çünkü ozaman o bölümün kokusu Tengrinin hoşuna gittiğine inanılır. Günümüzün müslüman Kırgızları, kurban bayramında da at kurban ederler.

[değiştir] Kansız Adaklar

  • Kansız adak olarak özel olarak seçilmiş çeşitli gıda malzemeleri, içki, tütün, silah, ev eşyaları ve at yarışları ile güreş gibi farklı şeyler kullanılır. Örneğin gök gürüldediğinde bir tas kımız, yoğurt ya da ayran ile üç kez çadırın etrafında dolanılır. Yıldırımın düstüğü noktada gençler Tengrinin hoşnutluğunu tekrar kazanmak için güreşler ederler. Ama hergün yapılan, en sık rastlanan adak, bir tas kımızdan gökün dört yönüne doğru biraz sıçratarak o içkiyi böylece Tengriye, Ötükene, atalara adayıp, gerisini bir diklemede içmektir. Bu gelenek günümüze kadar tüm sibiryada ve özellikle moğolistanda yaygındır, ve artık bazen votka ilede yapılır.

[değiştir] Eski Türklerde Cenaze Törenleri

"Bazı bilim adamlarına göre eski Chou’lar, aynı ailede her beş kuşakta bir döngüsel yeniden doğumların gerçekleştiğine inanıyorlardı. İnsan ruhu, bir göksel, parlak ve sıcak ruh olan şen diğeri de toprak merkezli, Karanlık ve soğuk olan kuei olmak üzere iki parçadan oluşmuştu. Şen bedenin üst, kuei ise alt kısmında bulunmaktaydı. Ölüm gerçekleştiğinde yeniden doğum beklentisindeki kuei ruh, kuzeye doğru (karanlık geleneksel ikametgâhı) yer altındaki “Sarı pınarlara” (sarı toprağın simgesel rengiydi) giderdi. Şen ruh, göksel özüne doğru süzülmeye çalışırdı. Bununla birlikte ruh, kendi özelliklerine bürünebilen cinler tarafından yok edilme tehlikesi içindeydi. Ölümün hemen ardından ağıt yakılan bir tören gerçekleştirilir ve ruh belirlenen bir ikametgâhta kalmak üzere geri çağrılırdı. Ruh için ayrılan geçici ikametgâh, üzerinde ölünün özü olarak kabul edilen hayvanın amblemi bulunan bir bayraktı. Alplerin ve hakanların amblemi kotuz olduğundan, savaş arabasına çekilen kotuz kuyruklu bayrak alpe ya da hakana ait ruhun geçici ikametgâhı olarak kabul edilirdi. Daha sonra ruhun kesin ikametgâhı olarak bir tapınak ya da tapınak modeli ve bir dikilitaş dikilirdi. Hentze, tapınağın ya kimi kez tepesine bir baca bulunan silindir şeklinde kubbeli bir çadır ya da Çin köşkü biçiminde olduğu sonucuna varmıştır.” [6]

“Kök Türkler hakkındaki Çin rivayetlerinden anlaşıldığına göre ceset, kubbeli ve yuvarlak biçimli olan Türk çadırına yatırılıyordu. Takvimde uygun bir gün seçerek yuğ merasiminin iki safhası icra edilirdi. Kök Türk beylerinin mezar taşlarında yuğ tarihleri verildiğine göre, gün belirlenirken bazı astrolojik düşüncelerin varlığından da söz edilebilir. Esasen görüleceği gibi, mezar taşlarında astrolojik simgeler de bulunuyordu. Merasim için seçilen günde ceset, at üzerine bindirilip bazen çadır şeklinde bir köşk içinde, silahları ve madeni ayna gibi kıymetli eşyaları yakılıyor ve başka bir mevsimde küller gömülüyordu. Türk kağanlarının mezar abideleri dağ şeklindeydi. Daha sonra Kök Türklerde ve Oğuz Türklerinde olduğu gibi ceset yakılmadan gömülüyorsa giyimli ve zırhlı olarak, silahları ve elinde bir kadeh içki bulunan ceset, atıyla mezara yerleştiriliyordu. Mezar abidesi olarak ölenin bir portresi ve hayatı sırasında giriştiği savaşlardan sahneler tasvir ediliyordu.

Ölen kimsenin hayattayken savaşta öldürdüğü kişilerin simgesi olan taşlar veya heykellere balbal deniyor ve bunlar da mezarın etrafına dikiliyordu. Balballar ve ölene kurban edilen hayvanlar, öbür dünyada hizmete tahsis edilmiş sayılıyordu. J. R. Hamilton ve E. Tryjarski tarafından yeni okunan geyikli bir Kök Türk mezar taşı yazısından anlaşıldığı üzere, kurban edilen hayvanların da tasviri yapılıyordu.

Ölenin, onun maiyetinin ve balballar ile kurbanlık hayvanların tasvirleri dikili taşa oyulmuş bir heykel veya kabartma olmaktaydı. Ölenin hayat safhalarını temsil eden levhalar da taşa naklediliyor veya az kabartmalı şekilde oyuluyor ya da kırmızı boyayla çiziliyordu. Bu eserlerin üslubu ilkel, fakat çarpıcı bir ifade biçimiyle kendini gösteriyordu. İnsan tasvirlerinin hiçbiri diğerine benzememek ile, kaynaklarda ölenin portresinin yapıldığı hakkındaki bilgi teyit edilmiş bulunmaktadır. Sin adı verilen bu mezar abidelerinin bazısında Türk sanatkârlarının adları da okunmuştur.” [7]

“Halen ölüme uçan ruhun shungkur, sungur şeklinde algılanmış olup olmadığını saptama olanağımız yok, ancak ‘öldü’ demek yerine shungkur boldi, ‘sungur haline geldi’ deyiminin İslam dinini kabul ettikten sonra bile Batı Türklerinde kullanıldığı görülmektedir.” [8]

“Ölümü izleyen dönemde bazen birdenbire ortaya çıkan, bazen önceden düzenlenen ağlayıp sızlamalar ile cenaze törenlerinde yer alan ritüele dayalı dövünmeleri birbirine karıştırmamak gerekir. Çinliler bu ayrımı gayet iyi yapmıştır, konuyla ilgili tanımlamaları klâsik niteliktedir: ‘Onlar, cenazenin içinde olduğu çadırın kapısı önüne gelir gelmez kanlarının gözyaşlarıyla birlikte aktığının görülmesi için yüzlerini bir bıçakla kesmektedirler.’ Jordanes bunun Hunlar tarafından da yapıldığını belirtmiştir. Diğer gözlemciler arasında İbn Faldan, ‘korkunç ve vahşi bir şekilde bağırıp ağlayan’ erkekler olduğunu açıklamaktadır. Aynı zamanda at yarışları düzenlenmekte, yani ölünün çevresinde düzensiz şekilde dönülmekte, ayrıca koyunlar ve atlar kurban edilerek ‘çadırın önüne serilmektedir’. Ölünün seyredilmesi için açıkta bırakıldığı süreyle ilgili olarak dikkat çeken yedi rakamına, çoğu kez yukarıda belirtilen değişik faaliyetler söz konusu olduğunda da rastlanmaktadır: yedi yara, yedi defa çevresinde dönüş…

Gömülme tarihi geldiğinde ceset, Herodotos tarafından belirtildiği ve Pazırık kazılarında da görüldüğü gibi, en azından İskitlerde ve ayrıca Moğollarda, mezarında kadar taşınmak için araba üzerine konmaktadır. Tukiulerde, Vuhuanlarda, Huan-Huanlarda ve diğer Türk kabilelerinde bunlara bir cenaze alayı eşlik etmektedir. Cenaze törenleri bir araya gelmek için büyük nedenlerin birini oluşturduğu için eskiden olduğu gibi günümüzde de halk toplanmakta ve bunun için uzak yerlerden gelinmektedir. Yabancı heyetler davet edilmektedir.” [9]

“Aksine bir kanıt bulunmadığı sürece tarihsel çağdaki Altay toplumlarının cenaze töreni geleneklerinin, Orta Asya’nın tarih öncesi (Paleo-Asya, Altay veya Hint-Avrupa) geleneklerinin bir devamı olduğunu söyleyebiliriz.” [10]

"“Sonuç olarak, Altaylıların cenaze törenleri için kullandıkları değişik yöntemleri aşağıdaki şemayla özetlemek mümkündür.

1.Ağaçlar üzerinde sergilenen ceset

2.Hayvanlara terk edilen ceset

3.Yakılan ceset

4.Mumyalama uygulanan ceset

5.Gömülen ceset

Bu beş durumda 2. ve 3. sıradaki işlemlerden sonra, hemen hemen her zaman bir gömme işlemi gerçekleştirilmektedir.” [11]

“Çok sayıdaki metinden ölünün çadıra yerleştirildiğini öğrenmekteyiz. Kuşkusuz söz konusu olan çadır, ölenin hayattayken sahip olduğu çadır değildir. Bu çadır, genellikle cenaze törenleri için kullanılan ya da bu vesileyle kurulan özel bir yer, bir cenaze yeridir.” [12]

“Türklerin eski tarihlerden beri kefen kullandıkları kanıtlanmıştır.”[13]

“Genel olarak ölünün etlerle ve içeceklerle birlikte gömüldüğünü öne sürebilecek yeterli bilgimiz vardır.”[14]

“Özetle, öteki dünyada ihtiyacı olan her türlü nesneyi gömmekteler.”[15]

[değiştir] Kamların Ateşle Arınması

“Her şeyin ateşle arındırıldığına inanıyorlar. Dolayısıyla elçilerin veya prenslerin veya diğer herhangi bir yabancı kişinin gelmesi halinde, bu kişilerin ve getirdikleri hediyelerin tehlikeli olması, büyü yapmaları veya zehir getirmeleri veya herhangi kötülük yapmaları olasılığına karşı arınmalarını sağlamak için ateş arasından geçmeleri gerekmektedir.”[16]

[değiştir] Kamların Doğaya Verdikleri Önem

“Daha önce belirlediğimiz gibi hayvan türlerinin yitirilmesi kaygısı, yani doğaya saygı, çevreyi koruma, ihtiyaçtan fazlasını tüketmeme veya şaman dininde hâkim-sahipleri incitmeme endişesi, oldukça iyi bilinen birçok töre ve geleneğin kaynağını oluşturur. En iyi şekilde Moğol çağında saptadığımız bu gelenekler, herhalde o çağdan çok önce ortaya çıkmışlardı; ama bunlar ancak Cengiz Han döneminde yasak altında yasalaştırılmışlardır.”[17]

[değiştir] Kamların İnanç ve İbadetleri

Çin kaynaklarından anlaşıldığına göre eski Orta Asya Şamanizm' inin temelleri Göktanrı, Güneş, Yer Su, atalar ve ocak (ateş) kültleridir.Bu bağlamda Asya halklarının inandığı Şamanlığın temelinde insan ve doğanın birlik ile beraberliği ve uyumu düşüncesi yer alır.

“İbn Sina görünüşe göre Türkmenlerin, yani göçebe Türklerin bir kabilesinde gerçekleşen bir şaman seansına katılmıştır: ‘Bir kehanet elde edebilmek için başvurulduğunda kâhin her yönde koşmaya koyuluyor ve bayılıncaya dek nefes nefese kalıyor. Bu durumdayken hayalinin kendisine gösterdiği şeyleri dile getiriyor ve orada hazır bulunanlar, gereğini yapmak için sözlerini dikkatle dinliyorlar.’ Yine aynı 11. yy’da Kaşgarlı kam kelimesini dört kez kullanıyor. Bunu ‘kâhin’ şeklinde çeviriyor ve niteliğini üç örnekle açıklıyor: ‘Şamanlar anlaşılmayan çok sayıda kelime söylediler.’ ‘Şaman büyü yaptı.’ ‘Şaman bir kehanette bulundu.’”[18]

“Belki de bir tür kutsal kabul işlemi veya bu aşamaya erişmeyi kutlayan herhangi bir tören sonucunda, gereği gibi hazırlanan ve gerekli aletleri kuşanan şaman, müzik eşliğinde kendi etrafında dönerek çıkardığı hayvan seslerinden, uçma taklitlerinden, hayvan gibi zıplama veya sürünmelerinden, kendi varlığının bilincini unutacak kadar sarhoş hale gelebilecektir. Bu durumda, deneyimini, öte dünyaya yolculuğunu, zorlu yükselişini veya tehlikeli düşüşünü, hayvan biçimli ruhlarla olan savaşlarını, bitkin olarak kuvvetten düşünceye kadar mimiklerle canlandıracaktır. ... Burada esas olarak amaç, tinlerin bildikleri sırlar hakkında sorguya çekmek, yani gelecek hakkında bilgi edinmek; hatta kişilerin ruhunu, görünmez veya serseri yaratıklar tarafından çalınan ve onlar tarafından kaçırılmakla tehdit edilen ruhları aramak, yani büyü aracılığıyla tedavi etmektir.”[19]


[değiştir] Günümüzdeki Yeni Tengricilik

Kazakistan bayrağındaki gök mavisi rengi
Kazakistan bayrağındaki gök mavisi rengi
Gagavuz bayrağında, hem kurt hem mavi renk.
Gagavuz bayrağında, hem kurt hem mavi renk.
Altay Cumhuriyetinin bayrağı
Altay Cumhuriyetinin bayrağı
Kırım tatar bayrağı (Kök Bayrak)
Kırım tatar bayrağı (Kök Bayrak)
Gökbayrak: Uygurların bayrağı ve Türkçülüğün semböllerinden birisi.
Gökbayrak: Uygurların bayrağı ve Türkçülüğün semböllerinden birisi.

Sovyetler birliğinin dağılmasından sonra, bu rejimden kurtulmuş olan Türk halkları tekrar kendi köklerini ve milli kişiliklerini aramaya başlamışlardır. Bu gelişme 1990'lı yıllarda ilk başta Tataristan'da, sonradan Rusyada ve Kırgızistanda belli olmuştur. Tataristan'da bu harekatin isimi ilk başlarda "Bizneng yul" (Bizim yol) iken sonradan "Tengirçilik" (Tengricilik) isimi daha sık duyulur olmuştur. Zamanla Tengricilik halkın arasında yaygın olan bir heves olmaktan çıkmış, devlet tarafından desteklenmeye ve enstitüleri kurulmaya başlanmıştır. Böylece 1997 yılında Kırgızistanın başkenti Bişkek'te Tengrici topluluk kurulmuş, ve en son verilere göre 500.000 resmi üyeye sahibdir. Tengriciliğin Kırgızistanda bulunan başka önemli bir kuruluşuda "Tengir Ordo" (Tengri'nin Ordusu)'dur. Bu kuruluş Kırgızistanın parlementosunda milletvekili olan Dastan Sarygulov tarafından kurulmuş, kendisi tarafından hala yönetilmektedir, ve Tengriciliğin araştırılmasının merkezidir. Bu kuruluş Istanbul Üniversitesinin Türk Dünyası Araştırma Merkezi ile verimli bir işbirliği içindedir. Tengir Ordo'nun çalışmalarına zamanla diğer Türk halklarınında ilgisi artmış ve Orta asyada medyalara yansımış.

Böylece artık Kazakistanın başbakanı Nursultan Nazarbayev ve Kırgızistanın başbakanı Askar Akayev yaptıkları konuşmalarında Tengriciliğin Türk halklarının ortak milli ve geleneksel inancı olduğunu daima vurgulamaktadırlar. (Kaynak: Tengricilik:Orta Asya ruhani köklerinin arayışında/Marlene Laruelle

Tengriciliğin Moğolistandaki organizasyonu "Golomt Center for Shamanist Studies"'dir. Bu kurum Tengriciliği batılı ülkelerede yayma umudu ile başarılı bir ingilizce internet sitesi yayınlamaktadır: tengerism.org - practicing tengerism .

Ayrıca Prof. Dr. Schagdaryn ya da Dr. Sendenjaviin Dulam gibi bazı moğol bilimcileri dünyaca dolanıp, yüksek okullarda konuşmalar yapmaktadırlar (www.eurasischesmagazin.de).

Bu gelişmelerin yanında Orta Asya ülkelerinin bayraklarında ve armalarında Tengricilikle alakası olan simgelerin geriye döndüğü dikkati çekmektedir. Özellikle gök'ün mavi rengi ve kurt sembölleri günümüzün Türk Cumhuriyetlerinin bayraklarında yer almaktadırlar.

Yakutlarda tekrar doğmus olan yeni Tengriciliklerine "Ayy" adını verirler. Türkiyede'de bazı entellektüel ve ya milliyetçi cevreler arasında "Göktanrı dini" dedikleri Tengriciliğe karşı ilgi artmaktadır.

[değiştir] Kaynaklar

  1. Urreligion der Ungaren
  2. Wörterbuch der Mythologie, Band 2, Stuttgart 1973, Hsg. Norbert Reiter, S.249, darin: der Aufsatz von M. de Ferdinandy, Die Mythologie der Ungarn.
  3. Tangrist sanctuaries
  4. 5,0 5,1 5,2 5,3
  5. Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu / Emel ESİN (sy.228-229)
  6. Türklerde Maddi Kültürün Oluşumu / Emel ESİN (sy.252-253)
  7. Türklerin ve Moğolların Eski Dini / Jean-Paul Roux (sy. 268) ISBN 9758240706
  8. Türklerin ve Moğolların Eski Dini / Jean-Paul Roux (sy.281) ISBN 9758240706
  9. Altay Türklerinde Ölüm / Jean-Paul Roux (sy.219)
  10. Altay Türklerinde Ölüm / Jean-Paul Roux (sy.236-237)
  11. Altay Türklerinde Ölüm / Jean-Paul Roux (sy.239-240)
  12. Altay Türklerinde Ölüm / Jean-Paul Roux (sy.241)
  13. Altay Türklerinde Ölüm / Jean-Paul Roux (sy.288)
  14. Altay Türklerinde Ölüm / Jean-Paul Roux (sy.293)
  15. Türklerin ve Moğolların Eski Dini / Jean-Paul Roux (sy.233)
  16. Türklerin ve Moğolların Eski Dini / Jean-Paul Roux (sy.231)
  17. Türklerin ve Moğolların Eski Dini / Jean-Paul Roux (sy.70-71)
  18. Türklerin ve Moğolların Eski Dini / Jean-Paul Roux (sy.65)

[değiştir] Ayrıca Bakınız

[değiştir] Dış bağlantılar

[değiştir] Yabancı dillerdeki siteler