Tartışma:İnsan hakları

Vikipedi, özgür ansiklopedi

F TİPİ CEZAEVLERİ YA DA TECRİT GERÇEĞİ

12 Eylül darbesi ile birer olağanüstü yargı kurumu olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri kuruldu. Özel yargılama ve ağırlaştırılmış cezalardan sonra, cezanın infazı için de olağanüstü koşullar gerekiyordu. Kamuoyunun affa şartlandığı 1991 yılında, 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası çıkarıldı. Bu yasaya eklenen geçici maddelerle af yerine (şartla salıverilme) infaz indirimi getirildi. Yine aynı yasa ile siyasi hükümlüler için şartla salıverilme süresi, 2/5'den 3/4' e yükseltildi. Bu gün adli tutuklular için geçerli olan ve bu yasadan önce ayırımsız uygulanan "cezasının 2/5'ni iyi halle geçiren tahliye edilir" kuralı "cezasının 3/4'ünü iyi halle geçiren siyasi hükümlüler tahliye edilir" şeklinde değiştirildi. Akrabalarla yapılan açık ziyaret hakkı alındı. En önemlisi, özel infaz kurumu öngörüldü. Ancak 1991'den beri uzun yıllar geçmesine rağmen bu cezaevlerinin yapımı için bütçeden para ayrılmadı. Çünkü F tipi hücre cezaevlerinin her biri için trilyonlarca lira gerekiyordu.

Bu cezaevlerine ilişkin yasal düzenleme şöyledir;

"Bu kanun kapsamına giren suçlardan mahkum olanların cezaları, "tek kişilik veya üçer kişilik oda sistemine göre inşa edilen özel infaz kurumları"nda infaz edilir. Bu kurumlarda açık görüşme yaptırılmaz. Hükümlülerin birbirleriyle irtibatına ve diğer hükümlülerle haberleşmelerine engel olunur." (Terörle Mücadele Kanunu 16. madde). Neden "F Tipi" İnsan sosyal bir varlıktır. Ancak bulunduğu çevre içinde varlığını geliştirip sürdürebilir. Kişiliğin gelişmesi, insani ilişkilerle mümkündür. Bir insanın toplumdan koparılması, tecridi, onu "ölmeden mezara koymak" anlamına gelir. Cezaların infazı, hiçbir şekilde insan onuruna, kimlik ve kişiliğine zarar verecek bir tarzda uygulanamaz. Can güvenliğini riske sokacak koruyucu tedbirler dahi alınamaz. Ancak F tipi cezaevleri uygulaması, uzun vadeli bir planın başlangıcı olarak görülmelidir. Meseleye salt cezaevi sorunu olarak yaklaşmak yanlıştır. Zira bütün ülke tel örgülerle çevrilmek isteniliyor. Bütün bir halkın iradesine ipotek konulmak isteniliyor. Bu operasyonun hedefi sadece tutuklu ve hükümlüler değildir. Toplumun değişik kesimlerindeki resmi ideoloji karşıtlarını sindirme, temel amaçtır. Bu sindirmenin birinci basamağı, yalnızlaştırmadır. Hücre sistemiyle sadece tutuklu ve hükümlüler yalnızlaştırılmıyor. Toplumun tek tek bireyleri yalnızlaştırılıyor. Cezaevinde, cezaevi yöneticileri tutuklu ve hükümlüleri karşısında tek tek görmek istiyor. Egemen güçler de, ülke insanını tek tek ve örgütsüz bir şekilde karşısında görmek istiyor. Tutuklu ve hükümlünün izole edilerek yalnızlaştırılması ile bireyin toplumda örgütsüzleştirilerek yalnızlaştırılması arasında önemli bir bağ vardır. Bu iki operasyon birlikte yürütülüyor. Bu nedenle hücreler tartışılırken, "topluma yeni standartların uygun görüldüğü" hususu da gözardı edilmemelidir. F tipi savunucuları, kamuoyunu yanıltabilmek için kartelci medya eşliğinde büyük bir propaganda yürütmektedirler. F tiplerini, "tatil köyü", "beş yıldızlı otel" olarak sunmaktadırlar. Bir gün çaldıklarının hesabını soranlar ortaya çıkarsa, bu cezaevlerinin nasıl yerler olduğu bizzat göreceklerdir "Belirtilen yeni düzenlemeler hakkında bilgi edinilmesi, çalışmalar hakkında bilgi verilmesi gerektiği hallerde ve resmi yazışmalarda 'hücre' veya 'tek kişilik oda' terimleri yerine 'küçük koğuş' teriminin kullanılması her kademedeki cezaevi personelinin tutuklu ve hükümlülerle yakınlarını tedirgin edecek tavır ve hareketlerden kaçınmaları için uyarılmaları yazımızın Cezaevi Mümessil Savcılıkları ve Cezaevi Müdürlüklerine yazılı olarak tebliği rica olunur." Emirlerini içeren Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü'nün 29.9.1997 tarihli genelgesi, gerçeklerin nasıl gizlendiğini ortaya koymaktadır. Bir insanın tecrit edilmesinden daha insanlık dışı bir uygulama olamaz. Temiz tuvaletler, yataklar, televizyon bir insanın yerini tutamaz. Tecrit sistemi, yavaş yavaş yok etmeyi amaçlamaktadır. Ziyaretçi ile temasın engellenmesi de tecrit sisteminin bir parçasıdır. F tipi hücre uygulaması ile, tek kişilik tecrit ve küçük grup tecridi öngörülmektedir. Tek kişilik tecritde her şeyden yalıtılmış bir şekilde sudan çıkarılmış balık misalı, tek başına yaşam getiriliyor. Dünyayla hiçbir bağlantı yok. Küçük grup tecridinde ise üç kişi tek hücrede kalıyor. Diğer tutuklu ve hükümlülerle görüşme hatta iletişim yasaktır. İkisi arasındaki fark, bir kişi yerine üç kişinin birlikte tecrit edilmesidir. İkisinde de insanlar yalnızlaştırılmaktadır. Doğrudan öldürme yerine adeta ölüme terk edilmektedir. Korkutma, sindirme, dayanışma duygusunu yok ederek bağlarını koparma, yalnızlaştırma, başkaldırdığında da ölüme varan işkenceler. Hücrede, bedenle birlikte kimlik ve kişilik erimesi başlayacak. Bundan etkilenen toplumda ise, korku ve sinmişlik kök salacak, muhalif kitlelerin tükenişi sağlanacaktır. Tek tip toplum oluşturmayı hedefleyenlerin de amaçladıkları budur. Özellikle siyasi tutuklu ve hükümlülere karşı öç alma mantığı ile yaklaşılmaktadır. Bu yaklaşımla cezaevlerinde siyasilerin, diğer hakları gasp edildiği gibi can güvenlikleri de ortadan kaldırılmıştır. Buna karşı koğuş dayanışması ile haklar kazanılmakta, can güvenliği sağlanmaktadır. Bu dayanışmayı kırmak için koğuşlara düzenlenen operasyonlar büyük katliamlarla sonuçlanmıştır. Savunmasız ve devletin koruması altındaki tutuklu ve hükümlülerin öldürülmesi büyük tepkilere sebep olmaktadır. Bu tepkileri önlemek için "hücre sistemi" öngörüldü. Artık cezaevlerinde operasyonsuz, sessiz ölümler başlayacaktır. Ölüm nedenleri "hastalık" ya da "intihar" olarak gösterilecektir. Tek kişilik hücrelerde ikinci bir insan da olmadığı için öldürmelerin tanığı olmayacaktır. Düzenlenen usulüne uygun bir tutanakla, bir çok cinayet "normal ölüm" olarak gösterilecektir. Böylece olayı yargıya da taşıma imkanı kalmayacaktır. Yargıda da iş yığılması olmayacaktır. Hücre sistemi ile "itirafçılaştırma" baskıları başlayacaktır. Tutuklu ve hükümlülere karşı fiziksel ve ruhsal şiddet daha kolay uygulanabilecek, 12 Eylül dönemi gibi hücrede polis sorgusu yeniden başlayacaktır. Bunu görmek için 12 Eylül darbesinden günümüze kadar cezaevlerinde yaşananlara bakmak yeterlidir. Birkaç örnek verelim; Cezaevlerinde 21 Mart 1981 yılından itibaren 100 kişi hayatını yitirmiştir.41 kişi güvenlik güçlerinin saldırısı sonucu hayatını kaybetmiştir. Bunlardan bazıları şunlardır: 04.10.1994 DiyarbakırCezaevi : 1kişi 21.9.1995 BucaCezaevi : 3kişi 04.1.1996 ÜmraniyeCezaevi : 4kişi 24.9.1996 DiyarbakırCezaevi :13kişi 5-7.1996 Açlıkgrevleri :12kişi 26.9.1999 Ankara Ulucanlar Cezaevi :10 kişi Ayrıca değişik tarihlerde Metris, Bandırma gibi bir çok cezaevinde yapılan operasyonlar sonucu, bir çok öldürme ve yaralama olayı yaşanmıştır. 5.7.2000 tarihinde Burdur cezaevi baskınında, Tamer Çadırcı adlı siyasi bir tutuklunun kolu, iş makinesiyle koparılmış ve kesik kol cezaevi dışında bir köpeğin ağzında bulunmuştur. Dışarıda bile tek başına hayatını sürdüremeyecek nice hasta tutuklu ve hükümlü, hücrelere konularak ölüme terkedilmiştir. 1993 yılında, İslami Hareket operasyonu sonucu gözlemaltına alınan Cengiz Sarıkaya çarpıcı bir örnektir. Gözlemaltında kafasına aldığı bir darbe sonucu beyin travması geçirmiş ve vucudünün sağ tarafı komple felç olmuştur. Konuşma güçlüğü çekmekte, psikolojik sorunlar yaşamakta, zorunlu ihtiyaçlarını bile karşılayamayacak durumdadır. Buna rağmen 7 yıldan beri tutuklu bulunmakta ve bir F tipi deneği olarak tek başına bir hücreye konulmuş bulunmaktadır. Bunlar, vahşet manzaralarından sadece birkaçıdır. Bu vahşetleri gizlemek ve hücre uygulamasına haklılık kazandırmak amacıyla egemen güçler, "Devlet cezaevlerine hakim değil, cezaevlerini eğitim kampı haline getirmişler, mahkemelere çıkmıyorlar, isyan ettiler, hapishaneyi yakıp yıkarak ne hale getirdiler, kapıları açmıyorlar, ne yapabiliriz. Koğuş sisteminden vazgeçmekten başka çare yok...." gibi mesajlar vermektedirler. F Tipi Mezarlar Hücre tipi cezaevinin ilk denemesi, Eskişehir Özel Tip Cezaevi ile başladı. Kamuoyunda "tabutluk" olarak meşhurlaşan bu cezaevine, büyük mücadeleler sonunda siyasilerin sevki durduruldu. Daha sonra İstanbul Kartal Cezaevi bu uygulamanın modeli olarak hizmete başladı.1986 yılında yapımına başlanan ve geçtiğimiz yıllarda hizmete giren 500 kişi kapasiteli bu cezaevindeki tek kişilik hücreler, yaklaşık 16 metrekare büyüklüğündedir. Hücre kapıları, gün boyunca kapalı tutulmaktadır. Yemekler, mazgaldan ya da kapı altından verilmektedir. Tek kişilik hücrelerde kalan tutuklu ve hükümlülerin, haftada bir yapılan yarım saatlik akraba ziyareti, hastane ve duruşmaya götürülme dışında insan görmeleri mümkün değildir. Ayrıca ülke çapında 70 civarında E Tipi ve Özel Tip Cezaevi de tadilat yapılarak hücre tipi cezaevlerine dönüştürülmüştür. Bir kısmında ise tadilat sürmektedir. Geçtiğimiz yıllarda yapımına başlanan 11 yeni F Tipi Cezaevinin de büyük çoğunluğu bitmiş durumdadır. Daha önceden Mayıs ayında hizmete girecekleri duyurulan Kocaeli, Tekirdağ, Edirne, Bolu, Ankara, İzmir F Tipi Cezaevlerinin Ağustos 2000'de faaliyete geçeceği planlanmıştı. Yapımı devam eden Kocaeli-2, Tekirdağ-2, Ankara-2, İzmir-2 ve Adana F tipi cezaevlerinin de Ocak 2001'de açılması planlanmıştır. F Tipi cezaevinde, 59 adet bir kişilik hücre ve 103 adet üç kişilik hücre bulunmaktadır. Toplam bir F tipi cezaevinin kapasitesi 368 kişidir. Tek kişilik hücreler, tek katlı, banyo ve tuvalet dahil 10 metrekareden ibarettir. Üç kişilik hücrelerin toplam 50 metrekare olduğu söylenmektedir. Tabii ki, bu hesaplamanın içinde duvarlar da vardır. Duvarlar çıkarıldığında ve üç kişilik hücrelerin iki katlı olduğu da dikkate alındığında, kişi başına bir mezarlık alanı düşmektedir. Hücreler, her türlü sese karşı yalıtılmış ve tek renge boyanmıştır. Pencereler tavana yakın ve dış dünyaya kapalıdır. Tüm hücrelerde kameralar vardır.Tutuklu ve hükümlüler, günün her saati idarece gözleneceklerdir. Işıkları yakıp söndürme hücre dışındaki koridorda ve idarenin keyfine terk edilmiştir. Birkaç adımlık havalandırma ise, gökyüzüne açılan bir tüneli andırmaktadır. Hiçbir sportif faaliyete imkan vermeyecek kadar küçük boyutlardadır.Yine havalandırmada tek tip insan üretme amacına uygun olarak merkezi radyo yayını yapılacaktır. Kütüphane, okuma salonu, çok amaçlı salon gibi ortak bölümler ise, aksesuar olma özelliklerini sürdüreceklerdir. Türkiye'de cezaevleri, Adalet Bakanlığının günübirlik genelgeleri ile yönetilmektedir. F tipi cezaevlerinin uygulamaya konulması ile birlikte, gerek siyasi iktidarların politik tercihleri, gerek cezaevi yöneticilerinin keyfi uygulamaları sonucu büyük cinayetler ve toplumsal huzursuzluklar kaçınılmaz olacaktır. F Tipi Hastalıklar Hücrelerde kalan tutuklu ve hükümlülerde, zamanla psikolojik ve fiziksel hastalıkların ortaya çıktığı araştırma ve deneylerle kanıtlanmıştır. İnsan sağlığını tehdit eden hücre hastalıklarından bazıları: 1- Tinitus Hastalığı; iç kulak damarları ile beyin damarları arasındaki tıkanma sonucu oluşan bir hastalıktır. Beyin hücrelerinin tahrip olması sonucu oluşan bir hastalıktır. 2- Boşluk ve hiçlik duygusu 3- Ruhsal çöküntü 4- Yoğunlaşamama 5- Dayanamama duygusu 6- Halüsinasyon görme 7- Hezeyanlar 8- Gerçekliğe yabancılaşma, soyutluk 9- Düşünce yeteneğinin gerilemesi 10- Duyumsal yanılgılar ve yanlış anlaşılmalar 11- Kilo kaybı 12- Konuşma ve ifade etme zorluğu. 13-Saldırganlaşma 14-Kolay yönlendirilme 15-Hormonal sistemde dalgalanmalar Sonuç Olarak; Siyasi tutuklu ve hükümlülerin sisteme muhalif bir düşüncelerinin olduğu, alternatif dünya görüşlerine sahip oldukları, sistemle mücadele ettikleri, bu mücadele sonunda cezalandırılıp cezaevine konuldukları egemenlerce bilinmektedir. Ancak buna tahammül edemedikleri için baskı ve tecritlerle onları değiştirmeyi hedeflemektedirler. Bunun için siyasilerin kimlik, kişilik ve sosyal varlıkları hedeflenmiştir. Yargılamada ve cezaların infazında ayırımcılığa son verilmelidir. Ceza, hiçbir şekilde işkenceye dönüştürülemez. Tek başına sessiz dünyaya terk edilmek, bir insanlık suçudur. Bu suçu işleyenlere karşı bütün erdemli insanlar tepkilerini ortaya koymalıdırlar. Toplumsal cinnetin önlenmesi ve aydınlık bir gelecek için "F tipi ölümlere" müsaade edilmemelidir. http://www.hukukcularder.org Av: Hüsnü Yazgan

[değiştir] İnsan hakları evrensel bildirgesi ve hristiyan kökenli olmayanlar..

Arkadaşalr bu konuda ilginçtir yine Vatikanın başının altından çıkmıştır. Katolik bir dünya amaçlı bir faaliyetin ürünüdür. Olayı daha nesnel ve doyurucu olarak ele alabilecek arkadaşlar varsa lütfen katkı sağlasınlar. Mevcut insan hakları bildirgesi özelde katolik genelde hristiyan olmayanları eritme amaçlıdır ve hedefi dinsizler ve müslümanlardır...--LandSCape 18:23, 31 Mayıs 2006 (UTC)